Menü

Kore DiziJapon DiziKendi KalemimdenKitap Yorumu Melankolik Masallar Mim Kore FilmJapon FilmKendi SesimdenAnime Günlük Mevzular Johnny Deep

Translate

12 Kasım 2015 Perşembe

ELLERİMDEN TUT,YOKSA DÜŞECEĞİM... -BÖLÜM 11-



BÖLÜM 11: KÖRDÜĞÜM

Robert, direksiyonu sımsıkı tutmuş bir an gözlerini kırpmadan hastanenin çıkış kapısını izliyordu. Tom, huysuzca söylendi.
   
“Kristen, bir mesaj daha göndermiş. Kendi evine gidiyormuş, eminim çok sinirlidir.”
   
Robert, tepki vermedi. Hastaneden çıkıp, o koltuğa oturduğundan beri bir kez bile konuşmamıştı.  
  
“Dostum, gitmeyecek miyiz?”
   
Robert sonunda başını çevirip Tom’a baktı.
   
“Şurada bir taksi durağı var, eğer istiyorsan sen gidebilirsin.” dedi ve kapıyı izlemeye geri döndü. 
   
Dakikalar sonra Tom, umursamaz bir tavırla telefonuyla oynarken söylendi.
   
“Sence, Mary aptal biri mi?”

“Ne?” dedi Robert, gene ne saçmalıyorsun bakışıyla.
   
“Diyorum ki, Ela sence hastaneye bu kapıdan mı girdi?”
   
Robert kocaman açtığı gözlerini bir saniye kadar Tom’a dikip, hızla arabayı terk etti. İkinci kattaki odaya ulaştığında, tıpkı tahmin ettiği gibi oda boştu. Koşarak acil kapısına yöneldi ama orada da kimseyi bulamadı. Sonunda aklı başına gelip de bir görevliyle konuştuğunda, yaklaşık yarım saat önce hastaneden ayrıldıklarını öğrendi ve ne kadar ısrar ettiyse de bunun dışında başka bir bilgi alamadı.
  
Öfkeyle arabaya geri döndüğünde Tom aynı rahatlıkla yüzüne bakıyordu.
  
“Neden daha önce söylemedin?”
  
“Çünkü bu gece, kendini yeterince aptal konumuna düşürdün. Kız seni istemediğini söylüyor sen hala ona ulaşma derdindesin.”  diye cevap verdi Tom.
  
“Ela’la konuşamadım bile.” diye üsteledi Robert.
  
“Dostum, Mary onun en yakın arkadaşı, neden sana yalan söylesin?”
  
Robert başını salladı. “Bilemiyorum Tom ama bazı şeyler var, kafamda bir türlü oturtamadığım bazı noktalar.”
  
“Neresini anlamadın? Yeni birini bulup onunla evlenme arifesinde olduğunu mu?  Yoksa seninle yüzleşecek kadar cesareti olmadığını mı?  Ya da daha kötüsü sana iki kelime edecek kadar bile değer vermediğini mi? Takıldığın nokta hangisi?”
  
“Neden bu kadar acımasızsın?” dedi Robert hüzünle.
  
Tom, biraz duruldu. “Dostum, ben sadece senin iyi olmanı istiyorum. Tıpkı onun gibi hayatını kurup mutlu olmanı istiyorum.”
   
“Ben onsuz nasıl mutlu olurum?” dedi Robert fısıltıyla.
   
Tom, gözlerini devirdi. “O yaptıysa, sen de yapabilirsin!”
   
Robert birkaç dakika hiç konuşmadan öylece oturdu. Sonunda ağzını açtığında, dudaklarından dökülenler zihninde dönüp duran düşüncelerin istemsiz dışa vurumuydu.
   
“Bebeğim, bebeğimizi öldürmüş! Nasıl yapar bunu nasıl? Onu hiç tanımamışım… Acımadan yok etmiş…bebeğimi… bebeğimizi…”
  
Tom sıkıntıyla söylendi. “O aptal bloğu nereden buldun bilmiyorum ama iyi oldu. Gözünde büyüttüğün kızın, aslında ne olduğunu anlamış oldun.”
  
Robert, Ela’ya kızıyordu ama yine de ona söylenen her söz, içini acıtıyordu. “Blog...” dedi düşüncelerinden sıyrılıp ve sonra da “Angie!”
  
Hızla telefona sarıldı.
  
“Ne oldu dostum, kimi arıyorsun?” Robert cevap vermedi, sabırsızca telefonun açılmasını beliyordu “Hadi Angie aç şu telefonu, ne olur aç!” diye söylendi ve sonunda istediği oldu.
   
“Efendim?” dedi Robert’ın nefesini kesen ses…
   
“E… Ela?”
   
Amy, Robert’ın sesini duyduğunda heyecanlandı; telefonu kapatmak istedi ama içinden bir ses şiddetle karşı çıkıyordu bunu yapmasına.
  
“Ela! Ne olur, kapatma. Dinle beni, sadece bir dakika dinle. Beni duyuyor musun? Ela?”
  
Amy, nefesini tutarak dinliyordu Robert’ın söylediklerini, o da bir şeyler söylemek istedi ama sesini kaybetmişti sanki. Bu sırada Josh odaya geri döndüğünde panikledi.
  
“Ben, Ela değilim.” dedi bir çırpıda ve telefonu kapattı.
  
Robert, duydukları karşısında şok olmuştu. Yeniden arama tuşuna bastı ama bu kez telesekretere ulaştı.
  
“Ela, ne olur beni ara. Seninle konuşmak zorundayım, söz veriyorum sadece birkaç dakika. Beni ara!”
  
Robert telefonu kapatıp Tom’a döndü, yüzü bembeyazdı.
  
“Ne oldu? Ne dedi?”  Robert, konuşmadan öylece yüzüne bakıyordu.
  
“Sana soruyorum, ne dedi?”
  
“Hiç… Sadece, sadece…” Robert cümlesini yarıda kesip yeniden telefonu eline aldı.
  
“Sadece, ne Rob? Sadece, ne?” Robert aradığı kişiyle konuşmaya başlamıştı bile.
  
“Nick, dostum. Bu saatte uyandırdığım için üzgünüm ama acil olmasa inan aramazdım.”
  
“Önemli değil Rob, ne oldu? Bir sorun mu var?” dedi Nick uykulu sesiyle.
  
“Sana bir numara vereceğim, kime ait olduğuna ve özellikle adresine ihtiyacım var.”
  
Tom araya girdi. “Saçmalama dostum.” Ama Robert, numarayı vermeye başlamıştı bile.
  
“Çok teşekkür ederim Nick, biliyorum çok geç ama bekliyorum.”
  
“Tamam R. bu gece için söz vermiyorum fakat yine de bir şeyler yapmaya çalışacağım.”
  
“Tamam, dostum görüşürüz.” Robert, telefonu kapatır kapatmaz Tom söylenmeye başladı.
   
“Ne yapacaksın? Gidip kapısına mı dayanacaksın?”
   
“Evet, öyle yapacağım ve sen gelmek zorunda değilsin!”
   
Tom huzursuzca kıpırdandı.
   
“Sana ne dedi?”
   
Robert, düşünceli bir ifadeyle “Bana… Ben Ela değilim. dedi.”
  
“Senden kurtulmayı kendi ismini reddedecek kadar çok istiyor ha?” diye kıkırdadı Tom.
  
“Kapa çeneni, Tom!”
  
Dakikalar geçmek bilmiyordu.
  
Robert, Nick’ten gelecek haberin olumlu olmasını ne kadar istiyorsa; Tom’da herhangi bir şey bulamamasını o kadar çok diliyordu. Sonunda telefon çaldı.
  
“Nick, dostum?” dedi Rober heyecanla.
  
“Ah, Rob bana borçlusun bunu unutma.” Sesi hala uykulu geliyordu ama az öncekinden daha canlıydı.
  
“Ne istersen.” dedi Robert.
  
“Bu kadar önemli yani?”
  
“Evet.”
  
“Tamam, telefon Amy Moore adına kayıtlı.”
  
A. Moore” diye geçirdi içinden Robert, demek ki o blogdaki okuduğu yazıları Ela yazmıştı. 
  
“Ve adresi de… yazıyor musun?”
  
“Bir saniye Nick.” Robert bir kalem bulabilmek için biraz arabayı aradı sonra Tom’un elinde tuttuğu telefonu çekip aldı.
  
“Tamam, şimdi yazıyorum.”
  
“ 7709 Telegraph Road, Montebello CA 90640, Spring Apartment. Hangi daire olduğunu sen bulursun artık, sadece bunlara ulaşabildim. ” Nick birkaç saniye bekleyip ekledi.
  
“Yazdın mı?”
  
“Evet, dostum sağol bunu unutmayacağım.”
  
“Unutmasan iyi edersin.” dedi Nick neşeyle.
  
“Görüşürüz.”
  
Robert telefonu kapatır kapatmaz arabayı çalıştırdı.
  
“Dostum, çok geç oldu.” dedi Tom.
  
“İnmek ister misin?” diye sordu Robert gaza basmadan önce, Tom ise karşılık vermedi.
  
Yaklaşık yirmi dakika sonra arabadan indiklerinde, Tom hala Robert’ı vazgeçirmeye çalışıyordu. Robert hızla apartmanın kapısından girdi, zillerin üzerindeki isimlere bakarak yürümeye devam etti. Üçüncü kata geldiğinde zilin üzerinde “Mary Rosefield” ismini görünce durdu.
  
Az sonra zile bastı, bir kez daha ve bir kez daha…
  
Kapıyı panikle Angie açtı ve karşısında Robert’ı görünce daha da heyecanlandı. Robert kapıyı iterek içeriye girdi, öfkeyle söyleniyordu.
  
“O nerede? Ela, nerede?”
  
Angie, bir yandan deli gibi odaları arayan Robert’ı durdurmaya uğraşıyor diğer yandan da söylediklerini anlamaya çalışıyordu.
  
“Ne diyorsun sen? Lanet olsun Ela’da kim?”
  
Robert ona cevap vermeden hızla tüm odaları tarıyordu, sonunda sıra Amy’nin odasına geldiğinde içeriye girer girmez eşyalarına sinmiş kokuyu tanıdı ama oda boştu…
  
Yatağın üzerine saçılmış kıyafetlerden birini alıp kokladı.
   
Bu sırada odaya giren Mary, şaşkınlıkla gözlerini açtı.
   
“Yine mi sen? Nasıl buldun burayı?”
   
“Sadece bir kez soracağım.” dedi Robert kararlılıkla. “Ela nerede?”
   
“Burada değil.” dedi Mary.
   
“Bunu görebiliyorum, sana nerede olduğunu sordum!”
   
Mary’nin gözleri acımasızca parladı. “Sevgilisiyle beraber. Sevgili, bu kelimenin anlamını biliyor musun? Çok yakında eşi olacak kişiyle beraber!”
  
Robert yüzüne sert bir yumruk yemiş gibi hissediyordu aslında tüm bu sevgili saçmalığının farkındaydı ama böyle açık söylenince…
  
“Onu aradım.” dedi sonra.
  
Mary panikledi. “Ne? Nasıl?”
  
“Aslında Angie’yle konuşacağımı düşünmüştüm ama telefonu Ela açtı.”
  
“Ona ne dedin?” Robert tek kelime etmeden yüzüne baktı, Mary sabırsızdı. “Sana ona ne dedin dedim!”
  
“Hiç, hiç bir şey… Sesimi duyunca, hemen telefonu kapattı.”
  
“İyi.” dedi Mary, rahatlamıştı.
  
“Ama o bana bir şey söyledi.” Robert gözlerini Mary’e dikmişti.
  
“Ne?”dedi Mary.
  
“Bana, Ela olmadığını söyledi.” Robert, Mary’nin hareketlerinde bir gariplik arıyordu ama Mary bunu çok rahat karşıladı ve geniş gülümsemesiyle cevap verdi.
  
“Demek senden kurtulmak için böyle söylemek zorunda kalmış. Şimdi inandın mı seni istemediğine?” Mary, doğal olmayı umuyordu ama çok gergindi.

“Telefon Amy Moore adına kayıtlı ve hepiniz ona bu şekilde hitap ediyorsunuz!” Robert bir an gözlerini kızın üzerinden ayırmıyordu, Mary söyleyecek bir şey bulamadı.
  
“Sırf beni istemediğini söyleyemediği için mi değiştirdi tüm kimliğini? Buna inanmamı mı bekliyorsun Mary!”
  
Mary tamamen köşeye sıkışmıştı ne diyebilirdi ki şimdi? Çaresizce Tom’a baktı ama belli ki bu kez onunda bir planı yoktu.
  
“Sana hiçbir şey açıklamak zorunda değilim!” dedi sonunda.
  
“Evet, bana her şeyi açıklayacaksın. Hem de şimdi!”
  
“Angie, polisi ara.” dedi Mary.
  
Robert rahat bir ifadeyle yatağın üzerine oturdu. “Tamam ara. Bende sevgilimi benden kaçırdığınızı anlatırım tabi şu Amy Moore olayını da atlamadan. Hangimizin başı daha çok ağrır acaba benim mi yoksa sahte kimliği buldukların da sizin mi?”
  
“Sahte kimlik falan yok!” dedi Mary öfkeyle.
  
“Amy Moore kim o zaman?”
  
Mary o kadar sinirliydi ki, Robert biraz daha konuşursa hiç düşünmeden üzerine atlayabilirdi.
  
“Neden bu kadar ilgileniyorsun ki? Amy hamileyken..”
  
Robert sözünü kesti. “Ona Amy demeyi kes!”
  
Mary bir nefes aldı. “Ela hamileyken ve sen bir sürtüğü ona tercih edip, onu yapayalnız bıraktığında hiç umurunda değildi!”
  
“Ben kimseyi ona tercih etmedim, anlamıyor musun? Ben onu çok sevdim…sadece sevdim.” Robert’ın derinindeki hüzün hızla yüzeye çıkıp gözlerini gri bir gölge gibi kaplamaya başladı. Mary an an görebiliyordu ondaki değişimi, “Yoksa gerçeği mi söylüyor?” dedi kendine. “O bir oyuncu seni salak, o bir oyuncu!” diye ekledi sonra.
  
“Geçen iki buçuk yıl boyunca seni takip ettim Robert, hakkında çıkan her haberi usanmadan okudum. Ela gözlerimin önünde ağır ağır biterken, ben senden bir ışık görürüm umuduyla hep bekledim. Ama yoktu… sen o aptal dünyandaki ışıklar altında mutluydun ve şimdi tam Ela’da kendine bir hayat kurmak, mutlu olmak üzereyken her şeyi berbat etmek için yine karşımdasın. Buna izin vermeyeceğim Robert, beni duyuyor musun? İzin vermeyeceğim!”
  
Robert, Mary’e doğru bir adım attı.
  
“Neyi biliyorsun Mary, neyi? Gecelerce hiç uyumadan onu düşündüğümü, nedenini bilmeden bir anda kayboluşunun suçluluğuyla kendimi nasıl yediğimi biliyor musun?  Kaç kere rüyamda tam ona ve bebeğimize sarılacakken uyandığımda göğsüme saplanan acıdan haberin var mı? Gelen her saçma ihbarı önemseyip ona yeniden kavuşurum umuduyla nasıl heyecanlandığımı biliyor musun? Söyle bana neyi biliyorsun sen? Bu yüzden bana Ela’nin çektiklerinden bahsetme. Bir gün bana hayatımda duymak istediğim en güzel haberi verip ardından çekip giden bir insanın nasıl acı çektiğinden bahsetme!” Robert kendini halsiz hissediyordu, yavaşça Amy’nin yatağına oturdu.
   
Mary, öylece Robert’a bakıyordu o kadar içten konuşuyordu ki, Amy’i istemeyen bir adamın bu şekilde konuşabileceğine inanamıyordu. Belki de Robert haklıydı onun bir suçu yoktu ama kimdeydi suç? Bu sırada gözleri, bembeyaz kesilen Tom’a kaydı, gözlerine bakmaya çalıştı ama Tom ısrarla ondan kaçıyordu. Elindeki sıcaklık dikkatini dağıttı.
  
“Mary, yalvarıyorum. Eğer beni gerçekten istemiyorsa söz veriyorum sana, tek bir sebep sormadan çekip gideceğim. Ama onunla birkaç dakika konuşmama izin verin, ne olur.”
  
Mary hayattaki tesadüflere hiç inanmamıştı ve evren bu kadar sık kesiştiriyorsa yollarını söyleyecek bir şeyi olduğundan kesinlikle emindi, o da artık önünde durmamaya karar verdi…
  
Kararlılıkla Robert’a baktı. “Bana gerçeği söyle Robert, Ela’ı bırakmayı bir kez bile olsun aklından geçirdin mi?”
  
Robert hayatında duyduğu en saçma soruyu sormuş gibi baktı Mary’nin yüzüne.
  
“Yani bana nefes almayı kesmeyi düşünüp düşünmediğimi mi soruyorsun?” Mary bir an dalga geçtiğini sandı ama Robert çok ciddi görünüyordu.
  
“Gerçeği dedim.”
  
“Sana her şeyin üzerine yemin ederim Mary, en değerli varlığım üzerine yemin ederim. Tom’a sor, o biliyor her şeyi. Nasıl olduğumu, neler yaşadığımı en iyi o biliyor.”
  
Mary, Tom’a baktı bir an göz göze geldiler. Bir yapbozun parçaları gibi oturdu düşünceleri tek tek yerlerine, Mary gözlerini kıstı. “Robert’ın hiç bir şeyden haberi yok, değil mi?” dedi içinden, Tom bu sırada suçlu gözlerini kaçırdı.
  
“Tom benim en yakınım Mary, tıpkı sen ve Ela gibi. Kendimi kaybettiğim anlarda hep o vardı yanımda…” diye devam etti Robert.
  
“Zavallı Rob, keşke bilseydin…” dedi içinden ama ona bir şey söylemedi. Artık Robert’a inanıyordu Mary, ona her şeyi anlatmalımıydı bilmiyordu ama ona inanıyordu.
  
“Mary, yalvarıyorum.” dedi Robert tekrar.

  
Mary biraz daha Robert’ı izleyip “İçeriye geçelim.” dedi ayağa kalkarken. “Ben de birer kahve yapayım, belli ki uzun bir gece olacak…”
                                                                                                                                                                             DREAMELLA

Not: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^

16 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. :D Şimdi bakıyorum da biraz uzun olmuş sanırım :)

      Sil
    2. Dreamella ben bir yere yorum yazmıştım ama nereye yazdım sana yollamadım mı anlamadım ki :( bölümler mi karıştı bilemedim Amy ile Robertin aşkı bir tarafta Ela ne çekti be dediğim Tom vardı :)

      Sil
    3. :D 10. bölüme yazmışsın okudum.

      Sil
    4. Eee sondan başlarsam böyle olur, çorba edicem galiba en iyisi baştan alayım ben :)

      Sil
    5. hehe olsun seninki de farklı bir taktikti :D

      Sil
    6. Bu arada Hürlist olayını bende denedim hata veriyor belki sistemlerinde bir bozukluk vardır ;)

      Sil
    7. Tamam canim sagol sanırım bir problem var. Neyse sonra denerim :)

      Sil
  2. Güzel bir hikaye olmuş devamlarını okuyacağım :) ilk bölüm nasıl başlamış bakalım :) Bura da arka plan resmin çok hoşuma gitti :) emeğinize yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selamlar, beğendiğinize çok sevindim. Kendi çapımda bir şeyler yazıyorum işte :D

      Sil
  3. hıım ivit bunları toptan okuycam da evet ya baksanaaa mesela bu bölüm iki bölüm olsaydı yaaaa çok uzun ivit :) ikiye böl işteeee. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet biraz uzun olmuş hakikaten ama bu şekilde yazmıştım wordde bu kadar uzun görünmüyordu :D

      Sil
  4. sana dicektim zaten yaaaa sen iyi yazıyosun yaaa yeni de yazabilirsin bak sende bi dolu öykü de var. katıl işteeeee. elin alışır yazmaya böyle şeylereee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Evet güzel bir yarışma aslında ama bakalım inş. o güne kadar bir şeyler yazabilirsem katılmayı isterim çok.

      Sil
  5. Çok iyimiş ya baştan başlıcam ben de severim böle gizemli şeyleri du bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özellikle hikayelere yorum alınca çok mutlu oluyorum. Umarım zamanının olur ve okuyabilirsin. ve ben de güzel yorumlarını okuyabilirim.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz