24 Aralık 2015 Perşembe

ELLERİMDEN TUT, YOKSA DÜŞECEĞİM... -BÖLÜM 14-



BÖLÜM 14: DÜŞ KESİĞİ

“Efendim?” 

Amy yine Robert’ın aradığını düşünerek açtı çalan telefonu, ama duyduğu bir bayan sesiydi…

“Merhaba Amy, ben… Robert’ın kız arkadaşıyım, adım Kristen.”

Amy şaşırmıştı, demek Robert’ın bir de kız arkadaşı vardı. “Beni neden arıyor ki?” diye sordu kendine. Amy’den cevap alamayınca Kristen yineledi.
  
“Amy?”
  
“E..evet. Buradayım.”
  
“Seninle konuşmak istiyorum, tabi eğer vaktin varsa…” Amy bu cümle karşısında daha da şaşırdı.
  “Hangi konuda?” diye sordu merakla.
  
“Bunu yüz yüzeyken anlatmak istiyorum, inan bana çok zamanını almayacağım.” Amy ne diyeceğini bilmez bir halde bir süre öylece durdu. “Angie’yle ilgili bir şey mi acaba?” diye düşündü ama onu değil de kendisini araması garipti.
  
“Lütfen Amy, bu benim için çok önemli. Öyle olmasa seni rahatsız etmezdim zaten.” Amy, Kristen’in ısrarı karşısında daha fazla diretmedi.
  
“Tamam, ben de şimdi işten çıkıyordum.”
  
“Mükemmel.” dedi Kristen.
  
İki kız bir kafede buluşmak üzere anlaştılar. Amy, yol boyunca Kristen’in neler söyleyebileceğini düşündü ama hala neden Angie’i değil de kendisini aradığını anlayamıyordu. Robert’la yaşadığı tuhaf olayın da büyütülecek bir şey olmadığını düşündüğü için, konunun kendisi olabileceği hiç aklına gelmiyordu.
  
Mekâna ulaştığında şöyle bir göz attı ve bir masa bulup oturdu. Merakla etrafını inceliyordu, Kristen birbirlerini nasıl tanıyacakları konusunda bir şey söylememişti. Neyse ki, Amy’nin bu konudaki endişeleri uzun sürmedi, Kristen yaklaşık beş dakika sonra kafeye girdiğinde hiç zorlanmadan onun olduğu masaya doğru yürümeye başladı.
  
“Merhaba, ben Kristen.” Amy, kızın bu kadar kendinden emin olmasına şaşırmıştı. “Demek beni tanıyor.” diye düşündü ve ayağa kalkıp elini uzattı.
  
“Amy.” dedi, Kristen uzattığı elini umursamadı ve karşısına geçip oturdu.
  
“Çok vaktini almayacağımı söylemiştim, bu yüzden lafı dolandırmayacağım.” Amy’de sandalyesine oturup merakla onu dinlemeye başladı.
  
“Telefonda da söylediğim gibi ben Robert’ın kız arkadaşıyım.” Amy gözlerini Kristen’e
dikip, başını salladı.
  
“Bak Amy, daha önce de onun bu tarz problemleriyle uğraştım, Robert biraz… nasıl anlatsam… dışa dönük bir adam ve tabi bir de şu eski kız arkadaş sorunu var.”
  
“Ela.” dedi istemsizce Amy, bir anda ağzından çıkıvermişti.
  
Kristen, öfkeyle doldu ama belli etmemeyi ustaca başardı.
  
“Evet, Ela. Hikâyeyi biliyor musun, bilemiyorum.” Kristen soran gözlerini Amy’e dikti, bir cevap alamayınca devam etti.
  
“Bu kıza karşı garip bir takıntısı vardı ama kız onu bırakıp gitti, seneler oluyor.” Tüm bunları gereksiz ayrıntıymış gibi, umursamaz bir ses tonuyla anlatıyordu, sonra ciddileşti. “Ben, onun için… bu ilişki için çok emek verdim Amy ve tam her şey yoluna girdi demişken… Ortaya sen çıktın!” Kristen kelimeleri dişlerinin arasında eziyordu sanki.
  
Amy, kocaman açtığı gözlerini Kristen’e dikti. Angie hakkında konuşacaklarını sanırken bir anda konunun kendisi olduğunu öğrenmek, onu fazlasıyla şaşırtmıştı.
  
“Ben… Ela değilim.” dedi masumca.
  
“Evet, ben de bunu söylemek için buradayım zaten. Sen Ela değilsin! Onun ilgisi hoşuna gidebilir belki ama inan bana sana baktığında gördüğü o kız.”
   
Amy hızla başını iki yana salladı.
  
“Onun ilgisini istemiyorum. Hem o… o Angie’yle…” Kristen sözünü kesti, sesinde az öncekinden ziyade hissedilir bir yumuşaklık vardı.
  
“Bunca zaman Robert’ın yanında oldum ama o kızın gölgesi hep aramızdaydı. Birkaç küçük kaçamağı da oldu tabi ama Ela’nın hayalindense bunlarla savaşmayı yeğlerdim.” Amy inanamayan gözlerle Kristen’e bakıyordu.
  
“Şimdi bana nasıl katlandığımı soracaksın, haklısın da. Ben onu çok sevdim Amy ve onu bu haliyle kabul ettim, sadece yanımda olması için her şeyi kabul ettim ama şimdi sen gelip aklını bir kez daha karıştırdın!” Kristen öfkesini güçlükle bastırıyordu.
   
“Ben… isteyerek yapmadım.”
  
“Bunun bir önemi yok anlıyor musun? Sadece bizi rahat bırak!”Kristen bir anda parladı ama hemen sakinleşti.
  
“Ben…” Amy tek kelime edemiyordu, Kristen üzgün gözlerini Amy’e dikip devam etti.
  
“Onunla olmayı seçsen bile, Robert Amy’le olmayacak; Ela ile olacak, sana her baktığında Amy’i deği Ela’yı görecek. Beni anlıyor musun? Buna katlanabilecek misin?”
  
Amy, güçlükle yutkundu. Aralarında olmadığını söylemek istiyordu, Robert’ı istemediğini ama konuşamadı. Kristen, Amy’nin gözlerindeki acıyı görebiliyordu ve içten içe kazandığı zaferi kutluyordu.
  
Amy, hızla kıyıya vuran bir dalga gibi zihnini istila eden düşüncelerden kurtulmaya çalıştı ama beynindeki sesler bir türlü susmuyordu.
  
Kristen’e bakıp “Robert’ın bir sevgilisi var.” dedi önce “Ve buna rağmen Angie’ye umut verdi ve sonra… sonra beni gördüğünde… sırf şu kıza benziyorum diye… Tanrım, nasıl bir insan bu böyle?”  Bu sabahki karşılaşmalarının tesadüften öte olduğunu daha iyi anlıyordu şu an. “Nasıl etkilendim ondan? Günlerdir düşündüğüm kişi bu muydu?”  Robert’a olan öfkesi kendine yöneldi sonra, “Aptal olan benim, suçu ona atarak neyi hafifletmeye uğraşıyorum ki?”
  
“Seni elde edene kadar durmayacak.” dedi Kristen.
   
Başını kaldırıp, bakışlarını Kristen’inkilere sabitledi.
   
“İnan bana Kristen, onun ne benim ne de arkadaşımın yanına yaklaşmasına bir daha izin vermeyeceğim.”
  
Amy’nin böylesi saf olması Kristen’in işini kolaylaştırmıştı, Kristen bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.
  
“Amy.” dedi endişeyle.
  
“Eğer Robert, seninle konuştuğumu öğrenirse ben asla affetmez. Ah, Tanrım ne kadar aciz bir durumdayım.” Kristen’in oyunculuk performansı –ilk kez- işe yaramıştı.
  
“Bu konuda sakın endişelenme Kristen, bu bizim sırrımız olacak.” Uzanıp Kristen’in elini tuttu, Kristen bir an tiksintiyle elini çekmeyi düşündü ama bunun iyi bir tepki olmayacağını anlayıp yutkundu.
  
“Umarım, sen de hak ettiğin mutluluğu yakalarsın.” dedi Amy.
  
“Umarım. “dedi hüzünlü gözlerle Kristen, mağduru oynamasını çok iyi biliyordu.
   
Amy saatine baktı, yeterince gecikmişti.
   
“Şimdi gitmeliyim ama sözümü tutacağım.” Kristen aynı üzgün ifadeyle başını salladı. Amy veda edip masadan kalktı, birkaç adım sonra hüzünle Krsiten’e baktı.
   
İçi acıyordu Amy’nin, zaten Robert’ı düşündüğü için hissettiği suçluluk duygusu vardı ve şimdi bir de Kristen’in hikâyesini dinleyip bilmeden nelere sebep olduğunu öğrenince acısı bin kat daha artmıştı.
  
Kristen sessizce Amy’nin gidişini izledi ve o kapıdan çıkar çıkmaz neşeyle garsona seslendi.
  
“Bana bir bira.”
  
Kutlaması gereken bir zafer vardı…

------------------------------------------------------
  
Bütün gece uyuyamadı Amy, Josh birkaç kez uyanıp ne olduğunu sordu ama o saçma bahanelerle geçiştirmeyi yeğledi.
  
Hala Robert’ın böyle bir insan olduğuna inanamıyordu, Kristen’e çektirdiklerine. “Birkaç küçük kaçamadığı da oldu.” demişti Kristen, Amy tiksintiyle yüzünü buruşturdu, nasıl katlanabilmişti tüm bunlara? “Angie’nin de kendisinden hoşlandığını biliyordu ve bir de utanmadan –Ela- diye sayıklayarak benim peşime düştü. Pislik!” Huzursuzca diğer tarafa döndü hala kendi kendine söyleniyordu. “Önce Kristen, sonra Angie, sonra ben. Araya kimleri sıkıştırdın acaba! Ahh, nasıl unuturum bir de Ela var!”
  
Amy kendine itiraf etmekten ısrarla kaçsa da Ela’yı merak ettiği gerçekti. Yatağa sırt üstü uzandı bu kez ve gözlerini tavana dikti. “Nasıl biriydi acaba? Neden Robert’ı terk edip gitti ki?” Sinirlendi. “Hah! Neden olacak, kim bilir kızı kaç kişiyle aldattı. Demek ki o da dayanamayıp kaçtı sonunda. İyi yapmış!” 
  
Amy, huzursuzca yatakta dönüp dururken saatin sesiyle irkildi. Sabah olmuştu bile…
  
“Lanet olsun!”
  
Josh gözlerini açıp şaşkınlıkla ona baktı, Amy gözlerini kaçırdı ve ekledi.
  
“Üzgünüm bebeğim, sadece uyuyamadım.” Josh, Amy’e sarılıp onu kendine doğru çekti.
  
“Sen iyi misin?”
  
“Evet, evet iyiyim. Bu gün beni işe sen bırakır mısın?”
  
“Tabi.” dedi Josh, bir şeylerin yolunda gitmediği açıktı ama eğer Amy anlatmak istemiyorsa onu zorlamayacaktı.
  
Bir şeyler atıştırıp çıktılar, Amy arabanın yanına geldiğinde durup etrafa bakındı ama kimseyi göremedi.
  
“Binecek misin?” dedi Josh gülümseyerek.
  
“Ahh, affedersin.” Yol boyunca pek konuşmadılar. Amy bu gece kendi evine gideceğini söyledi, Josh önce biraz huysuzlansa da sonunda Amy’i vazgeçiremeyeceğini anlayıp kabul etti.
   
Bu gün fazlasıyla sinirliydi Amy, birkaç müşteriyle tartıştı hatta fevri çıkışları yüzünden Melanie’yi bile kırdı. Müşteriler tarafından etrafa dağıtılmış kitapları yerlerine yerleştirirken kendi kendine söyleniyordu.
  
“Ne var sanki şunları aldığınız yere bıraksanız!”
  
“Affedersiniz, ben bir kitap arıyordum da…”
  
Amy başını kaldırıp Robert’ın gülen gözleriyle karşılaşınca, öfkesi bin kat daha arttı.
  
“Yine mi sen! Ne arıyorsun burada? Çık dışarıya çabuk!”
  
Robert, Amy’nin tepkisi karşısında afallamıştı. Ne söyleyeceğini bilemeden öylece kızın yüzüne bakıyordu.
  
“Sana diyorum, duymuyor musun? Çık dışarıya dedim!” Amy, öfkeyle bağırırken, etraftaki birkaç kişinin meraklı bakışları da üzerlerine kilitlendi. Amy, Robert’ın kolundan tutup çekiştirerek dışarıya çıkarttı.
  
“Defol! Bir daha da karşıma çıkma, ne benim ne de Angie’nin!”
  
“Ne… ne oldu? Ben, hiçbir şey anlamıyorum.” dedi sonunda Robert.
  
“Defol git, diyorum! Bunda anlaşılmayacak ne var?” dedi Amy ve yeniden içeriye girmek için arkasını döndü ama Robert ani bir refleksle kolunu tuttu.
  
“Ela, dur!”
  
Amy’nin öfkesi lavlar saçan bir volkan gibiydi, sertçe kolunu Robert’ın ellerinden kurtardı. Dişlerini sıktı.

“Ben Ela değilim, seni salak! Bunu şu kafana sok, ben Ela değilim! ”
  
“Amy.” dedi bu kez, çaresizce Robert.
  
Amy ona bir adım yaklaşıp gözlerini kararlılıkla onunkilere sabitledi.
  
“Eğer seni yeniden görecek olursam, yemin ederim polisi arayacağım!” dedi ve hızla kitapevine geri döndü.
  
Robert ne kadar süre orada öylece dikildi bilmiyordu ama kendine geldiğinde hemen telefonunu alıp Tom’u aradı.
  
“Dostum, sabahtan beri nerdesin sen?”

“Tom, Bel Air’daki evi hatırlıyor musun?”
  
“Şu dağın başındakini mi?” diye kıkırdadı Tom.
  
“Evet, o. Benim o eve ihtiyacım var.”
  
“Neden? Ne oldu ki?” Tom hemen ciddileşmişti.
  
Robert kararlılıkla konuştu. “Artık hiçbir şey umurumda değil Tom, sadece bana o anahtarları bul.”
  
“Ahh, dostum bana aptalca bir şey yapmayacağını söyle.”
  
“Yeterince aptallık yaptım ve inan bana bu yaptığım en akıllıca şey olacak.”dedi ve ekledi.
  
“Dostum, sadece acele et.”
  
Tom, yaklaşık 2 saat sonra Robert’ın arabasına bindiğinde neşeyle elindeki anahtarları salladı.
  
“İşlem tamam.” dedi dişlerini göstererek.

“Neden bu kadar uzun sürdü?” dedi Robert.
  
“Onca gitarı taşımak ne kadar zor biliyor musun sen? Hem ne yapacaksın ki hepsini?” Robert omuzlarını silkti.
   
“Ben daha kısa sürede halledebilirdim.” Tom gözlerini devirdi.
   
“Burada boş boş oturacağına gelip yardım etseydin o zaman! Hem sadece gitarlar olsa neyse dolabın dolu olduğundan da emin olmak istedim, ne yapacaksın bomboş evde?”
  
“Hala dolu mu bari?” diye sırıttı Robert, Tom’un göbeğine bakarak ve anahtarları almak için elini uzattı. Tom, gözlerini devirdi ve anahtarları yeniden avucunun içine aldı.

“Önce anlat bakalım, o evde ne yapacaksın?” Robert yeniden omuzlarını silkti çok doğal bir şey anlatır gibi konuşmaya başladı.
  
“Ela’yı oraya götüreceğim.” Tom gözlerini kocaman açtı.
  
“ Ne! Nasıl? Bana kendi isteğiyle geleceğini söyleme sakın!” Robert’ın gözleri parlıyordu.  
  
“Ahh, Tanrım aptalca bir şey yapmayacağını söylemiştin! Onu kaçıracak mısın yani!”
  
“Teknik olarak, evet. Amaaa diğer kelime kulağa daha hoş geliyor.” diye dişlerini gösterdi.
  
“Sen, sen aklını mı kaçırdın dostum!” Robert’ın sesi keskindi.
  
“Başka çarem yok!”
  
“Ne demek, başka çarem yok! Başın belaya girebilir, ben sadece biraz kafanı dinlemek istediğini düşünmüştüm, ne aptalım!”
  
“Hiç bir şey umurumda değil Tom, daha fazla beklemeyeceğim. Bu gün bana bakışlarını görmeliydin, sanki düşmanıymışım gibi konuştu benimle. Eğer şimdi bunu yapmazsan her şey daha kötüye gidecek biliyorum. Sadece birkaç güne ihtiyacım var, onunla yalnız geçireceğim birkaç gün.”
  
“Dostum, seni anlıyorum ama bu doğru bir yol değil. Düşünüyorum ki…” Robert cümlesini bitirmesine izin vermedi.
  
“Düşünme Tom, sadece bana yardım et. Ben her şeyi düşündüm.”
  
Amy işten çıkana kadar arabanın içinde beklediler, Tom tüm bu zaman boyunca Robert’ı vazgeçirmeye çalıştı ama sonunda bunun mümkün olmayacağını anlayıp pes etti.
  
Nihayet Amy kitapevinden çıkıp bir taksiye bindiğinde, onu takip etmeye başladılar, neyse ki bu gece kendi evine gitmeye karar vermişti. Eve iyice yaklaştıklarında Robert heyecanla Tom’a döndü.
  
“Ne yapacağını biliyorsun, iyice yaklaş sonra...”
  
“En az bin kere anlattın dostum, bi-li-yo-rum!” Eve giden son köşeyi de döndüklerinde Tom şansını bir kez daha denemeye karar verdi.
  
“Dostum, bak dönmek için hala zaman var.”
  
“Vazgeçmeyeceğim Tom, bunu aklından çıkar. İndi! Çabuk, çabuk!”
  
“Off, tamam gidiyorum.”

-------------------------------------------------------------

 Amy hala kafasında bugün yaşananların muhasebesini yapıyordu. Mary’e anlatmalıydı ama ne kadarını?

“Tamam, burası.” dedi düşüncelerini güçlükle bir kenara itip ve ücreti ödeyip taksiden indi. Eve doğru yavaş adımlarla yürüyordu ki, birisinin kendisine seslendiğini ancak ikinci söyleyişinde fark edebildi.
  
“Affedersiniz.”
  
“Affedersiniz, bayan.”
  
Amy arkasını döndüğünde antika, siyah bir Chevy Nova gördü, birkaç adım yaklaştı.
  
“Ben… Spring apartmanını arıyordum.” dedi içindeki adam, araba karanlıktı Amy yüzünü seçemedi, biraz daha yaklaştı.
  
“Ben de o apartmanda oturuyorum.” diye gülümsedi, uzanıp adamın elinde tuttuğu kâğıdı aldı ama kâğıt boştu…
  
Bu sırada arka kapı hızla açıldı ve karşısında onu gördü. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Robert hızla kolundan tutup Amy’i arabaya doğru sürüklemeye başladı.
  
“Ne… ne yapıyorsun! Dur! Dur dedim sana!” Ama Robert, Amy’i dinlemedi bile onu zorla arabanın içine çekti.
  
“Mary! Mary!” Amy çığlıklar atıyordu, Robert eliyle ağzını kapatıp Tom’a döndü.
  
“Sürsene! Neyi bekliyorsun!”
  
Olup biteni nefesini tutarak izleyen Tom, Robert’ın sesiyle kendine geldi ve sonunda heyecandan titreyen elleriyle direksiyona sarılıp gaza bastı…

                                                                                                                                                                                  DREAMELLA

Not: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^


10 yorum:

  1. Yazıda Kristin Hannah, Deborah Macomber esintileri hissediliyor sanki :)
    Güzel yazı, tebrik ederim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzülerek söylüyorum ki ikisini de hiç okumadım ama ünlü yazarlara benzettiğin için mutlu oldum. Teşekkür ederim çok. :)

      Sil
    2. Şöyle diyim o zaman romantik çok satanlarda görülen yazarlar ikisi de :) akıcı bir dil, yumuşak ben çok sevdim :))

      Sil
    3. :) tekrar teşekkür ederim o zaman, gerçekten çok mutlu oldum. Aslında ben de güzel hikayeler hatta romanlar yazmak istiyorum ve uzun soluklu ilk hikayem bu aslında. Bakalım belki kendimi geliştirebilirim.

      Sil
  2. Amanın... Ben bu seriyi uzun bir süre algılayamamıştım Dream, sen mi yazıyorsun???
    İşte sonradan gelmenin verdiği cahillik..
    Bak şimdi! Amy'e nolduuu???? Bu son bölüm di mi???
    Merak merak merak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hehe evet ben karalıyorum işte bir şeyler. Bu hikayenin sonu değil :) daha var ama son yayınladığım bölüm bu. Amy iyi olacak iyi :D

      Sil
  3. Emegınıze saglık,kalemınıze kuvvet

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) İstediğini yayınladım hehe teşekkür ederim.

      Sil
  4. ikili diyalogları böyle yazmak gerçekten yetenek ister, tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim hikayemi okumanız büyük incelik.

      Sil

Tasarım : Merve Canbaz