Menü

Kore DiziJapon DiziKendi KalemimdenKitap Yorumu Melankolik Masallar Mim Kore FilmJapon FilmKendi SesimdenAnime Günlük Mevzular Johnny Deep

Translate

21 Kasım 2015 Cumartesi

ELLERİMDEN TUT, YOKSA DÜŞECEĞİM... -BÖLÜM 12-




BÖLÜM 12: İÇİMDEN ŞEHİRLER GEÇİYOR…

Mary kahveleri yaparken, neler söyleyeceğini zihninde tasarlamaya uğraşıyordu ama hala ne kadarını söylemesi gerektiğine karar verememişti. Robert’ın, Ela ve Tom’un konuşmalarından haberi olmadığı kesindi ve bunu söyleyip onu en yakınından uzaklaştırmanın ne kadar doğru olacağını bilemiyordu. Hele ki, gözlerinde Tom’a karşı olan bu saf güveni gördükten sonra…
  
“Neden onu düşünüyorum ki! Söyleyip kurtulayım, gerisiyle de onlar uğraşsınlar.” dedi kendine ama bir an sonra yine fikrini değiştirdi.
  
“Mary.” dedi Tom bu sırada, Mary düşüncelerinden güçlükle sıyrılıp ona döndü.
  
“Ben, ben çok pişmanım inan bana. O zamanlar Robert’ın sevgisinin bu kadar büyük olduğunu anlayamamıştım.” diye fısıldadı Tom.
   
Mary gözlerini kıstı. “Senin yüzünden iki hayat mahvoldu. Üç…” dedi ve bir an durduktan sonra ekledi.
  
“Ve senin tek söyleyebileceğin pişmanlığın, üzgünüm Tom ama bu iki buçuk yılı ve… ve bebeği geri getirmiyor!”

“Biliyorum, lanet olsun biliyorum! Ama bana bir şans ver Mary, onun en yakın arkadaşı benim ve eğer bunları öğrenirse…”
   
Mary, Tom’a iğrenir gibi baktı. “Kapa çeneni!” Onu daha fazla dinlemek istemiyordu, kahveleri alıp diğerlerinin yanına döndü.
  
Robert sabırsızca onu izliyordu, Mary kahve fincanını alıp Robert’ın yanına oturdu. Derin bir nefes aldı, kısacık bir an Tom’a baktı ve konuşmaya başladı.

“Ela, o gün seninle konuşmadan önce… birileri… ona senin bu ilişkiyi istemediğini anlatmış. Senin onunla değil, Kristen’le birlikte olmak istediğini söylemiş.” Bakışları istemsizce Tom’a yöneldi ama hemen kendini topladı.
  
“Kim?”dedi Robert, “Kim söylemiş böyle bir şeyi? Peki ya Ela, o nasıl inanmış?”
  
“Kimin söylediğini bilmiyorum Robert ama inandırıcı oldukları kesin çünkü Ela bana bundan bahsederken çok emindi. Bu yüzden morali yeterince bozuktu ve o haberi verdiğinde senin soğuk davranman da şüphelerini güçlendirdi.”
  
“Anlayamıyorum, anlayamıyorum Mary. Kim yapar böyle bir şeyi?”
  
Mary ona aldırmadan devam etti.
  
“Seninle konuştuktan sonra beni aramış, hıçkırıklara boğulmuştu. Onu sakinleştirmeye çalıştım ama beni dinlemiyordu bile. O gün çıkarken benim arabamı almıştı, durmasını söyledim ama reddetti. Sadece senin, onu ve bebeği istemediğini tekrar edip duruyordu.”
  
Robert güçlükle yutkundu, tek bir söz edemiyordu.
  
“Güçlü bir ses duydum sonra ve ardından telefon kesildi.” Mary yeniden o anları yaşar gibiydi sanki. “Araba benim olduğundan onu bulmam zor olmadı çünkü evden aceleyle çıktığı için kimliğini yanına almamıştı. Çok kötü yaralanmış, onu görebildiğimde yoğun bakımdaydı. Bir sürü kırık, kesik… Ah, Tanrım berbattı.” Mary kahvesinden bir yudum aldı.
  
“Ve… bebeğimiz…” dedi güçlükle Robert.
  
“Bebek gitmişti Rob, üzgünüm.” dedi Mary. “Ela yaklaşık iki hafta uyanamadı ve uyandığındaysa ismi dâhil geçmişe dair en ufak bir şey hatırlamıyordu.”
  
“Benim yüzümden” dedi Robert, bedeni uyuşmuştu. Mary elindeki fincanı son anda aldı, elleri buz gibiydi ve yüzü gittikçe daha da beyazlaşıyordu sanki, onu yavaşça koltuğa yatırdılar.
  
Birkaç dakika sonra, biraz daha kendine gelip yeniden doğruldu.
  
“Peki ya Amy Moore?” Mary birkaç saniye düşündü ve yeniden anlatmaya başladı.
  
“Onu götürdükleri özel hastanede bir arkadaşım çalışıyordu, bu yüzden kimliğini saklamak konusunda zorluk çekmedik. Ama kaza yüzünden polisler geleceklerdi ve bunun kayıtlara geçmesiyle sen onu çok kolay bulabilirdin.”Mary derin bir nefes daha aldı.

“Günlerce ne yapabileceğimi düşündüm ve sonunda… Amy benim tanıdığım biriydi, hakkında çok az şey biliyordum ama kimsesiz bir kızdı ve uzun zaman önce aynı alışveriş merkezinde çalışıyorduk. Sonra şu patlama olduğunda… o da içerideymiş diye duyduk; öldüğünden şüphelendiler ama bu da kesin olarak kanıtlanamadı. Zaten kimsesi olmadığı için de çok üzerine gidilmedi bu olayın. Biliyorsun, Ela okulu yarıda bıraktığı için ikamet sorunları yaşıyordu zaten ve ben… Lanet olsun o anda çok mantıklı gelmişti. ”
  
Robert hayretler içinde Mary’i dinliyordu, dakikalardır sessizce bir köşede oturan Angie bile dayanamadı bu kez ve şaşkınlıkla mırıldandı.
  
“Yani, bunca zamandır…”
  
“Evet.”dedi Mary, “Ela uyandığında karışıklığı düzeltiriz diye avuttum kendimi ama o da bir şey hatırlamayınca… Eğer gerçeği söyleseydim onu sınır dışı edeceklerdi!”
   
“Kimse onu aramadı mı? Ailesinden, Türkiye’deki arkadaşlarından herhangi biri?”                
   
Mary, başını salladı. “Nasıl bir ailesi olduğunu biliyorsun Robert, babasıyla hiç konuşmazdı zaten ve annesi şu adamla evlendiğinden beri daha da seyrek arar olmuştu. Kaza yaptığında annesini aradım ve beni dinlemeden çok meşgul olduğunu söyleyip kapattı. Ela kendine geldiğinde birkaç kez ailesini sordu, ona her şeyi anlattım ve onu böylesi önemsemeyen bir aileyi istemediğini söyledi. Haklı mıydı bilmiyorum ya da doğrusunu mu yaptım ama iki yılı aşkın bir zamandır onlardan haber almadım.”
  
“Ve ben de onu öylece bıraktım… Onu ve bebeğimizi…” Robert kendi kendine söyleniyordu, Mary Robert’a baktı…
  
“Rob, Ela bebeği bilmiyor. Ona söyleyemedik.”
  
Mary ellerini uzatıp Robert’ınkilerin üzerine koydu.
  
“Sana bunları anlattım, çünkü senden bir şey istiyorum.” dedi Mary yumuşacık bir sesle.
  
“Ne istersen.” diye karşılık verdi Robert.
  
“Senden onu rahat bırakmanı istiyorum.” Robert, inanamayan gözlerle Mary’e bakıyordu.
   
“Çok acı çekti Rob, şimdi Josh’la mutlu. Ona bir hayat kurması için izin ver, eğer onu söylediğin kadar seviyorsan buna izin ver. Seni hatırlamıyor ve kötü anılarınızı da… Bırak, böyle mutlu olsun.”
   
“Nasıl yaparım? Nasıl?” dedi Robert, “Belki ileride…” Mary, sözünü kesti.
   
“İki senedir uğraşıyor Rob ama sadece küçük detayları hatırlıyor. Kazada beynin anıları saklayan bölümü büyük zarar görmüş ve doktoru tamamen hatırlamasının mucize olacağını söylüyor.”
   
“Belki ben yardımcı olabilirim.” dedi Robert umutla.
   
“Hatırlasa ne olacak Rob? Ben sana söyleyeyim ne olacağını, senden daha çok nefret edecek. Bebeğini kaybetmesinin sebebinin sen olduğunu düşünecek, mutlu olacak mısın o zaman?”
  
“Onu bırakamam Mary, bir kez daha onsuz olmayı göze alamam. Benden bunu isteme.”
  
“Bana söz ver Rob, onu zorlamayacağına, karşısına çıkıp bunları anlatmayacağına bana söz ver.”
  
“Ona asla zarar vermem, bunu nasıl düşünürsün! Ama Ela’dan vazgeçmeyeceğim Mary.”
  
Bu sırada çalan telefon dikkatlerin o yöne kaymasını sağladı. Mary telefonunu alıp, diğer odaya geçti.
  
“Amy? Sen daha uyumadın mı? Josh nerede?”
  
“O… o uyuyor, ben uyuyamadım.” Amy’nin sesi huzursuzdu.
  
“Ne oldu?” diye sordu Mary.
  
Amy bir an tereddüt etti ama sonra söylemeye karar verdi, zaten bunun için aramıştı.
  
“Şu çocuk… kulüpteki… beni aradı. Bana Ela dedi yine. Sence beni bulabilir mi Mary?”
  
“Korkma.” dedi Mary içeride oturan Robert’ı düşünerek. “Sana zarar veremez ama yine de en kısa zamanda telefon numaranı değiştirelim.”
   
Aslında Amy korktuğu için değil, bunu içten içe istediği için sormuştu bu soruyu.
  
“Şimdi git ve yat. Yarın görüşürüz.” dedi Mary, sevecen ses tonuyla.
  
“Görüşürüz, uyandırdığım için üzgünüm.”
  
“Sorun değil.”dedi Mary zaten henüz uyumamıştı bile, saati de o zaman fark etti; sabaha karşı 5’ti…
   
Robert ve Tom gittikten sonra Angie, Mary’e döndü.
  
“Bunları Josh biliyor mu?”
  
“Hayır.” dedi Mary.
  
“Ona anlatmalısın, bilmeye hakkı var.”
  
“Bilemiyorum A. kafam çok karışık ve şu an hiçbir şey düşünecek halim yok.”
  
“Bence sonunda olan Josh’a olacak.” dedi Angie.
  
“Neden böyle söyledin?”
  
“Robert Amy’i… Ela’yı bırakacağa benzemiyor ve bu gece onun Robert’a nasıl baktığını gördüm. Ela Robert’ı seçecek Mary, bundan eminim ki onu seçecek.”
  
Angie, dün geceden beri bir garipti, özellikle Amy hakkındaki konularda. Mary onu iki senedir tanımasa Amy’e düşmanlık beslediğini düşünecekti. Zihnini toparlayıp, böyle düşündüğü için kızdı kendine.
  
“Bilmiyorum Angie, ne olacağını hiç bilmiyorum.” dedi.
  
Aslında Mary’de, onun Robert’ı seçeceğini düşünüyordu. Ama Ela’nın unutmadığı tek bir şey varsa o da minnet duygusuydu. Josh her zaman onun yanında olmuştu ve Ela kolay kolay ona arkasını dönüp gidemezdi…
-------------------
   
Mary uykuya henüz dalmıştı ki, Amy’nin sesiyle gözlerini açtı.
  
“Uuuuuyyyyaaannnnn!” Amy neşeyle cıvıldıyordu.
  
“Ahh, Tanrım bağırmayı keser misin? Ne arıyorsun sen burada?”
  
“Josh’ın işi çıktı ben de evde tek başıma kalmak istemedim.” dedi Amy.
  
“Pazar pazar mı?” diye sordu Mary, Amy omuzlarını silkti.
  
“Mary, hava öyle güzel ki! Şu güneşe bak!” dedi perdeleri açarken.
  
“Açma şunları, ışık gözlerimi acıtıyor! Amyy!!!!!” Amy, Mary’e bakıp sırıttı.
  
“Hadi kalk, kahvaltıyı dışarıda yapalım. Hadi Mary.”
  
“Neyin var senin? Josh gece bir şey mi söyledi yoksa?”
  
“Yoo, hayır. Ne söyleyecekti ki?”
  
“Hiç…” dedi Mary hemen ve neredeyse bir çuval inciri berbat edeceği için kızdı kendine.

Amy, enfes çöreklerden birini daha kapıp iştahla koca bir ısırık aldı.
  
“Tanrım, mükemmeller” diye mırıldandı. Mary, gülen gözlerle arkadaşını izliyordu.
  
“Yavaş ol biraz, boğulacaksın.” diye kıkırdadı. “Burada, daha çok çörek var.”
  
“Merhaba.” dedi Robert, usulca Amy’nin arkasından yaklaştığı için hiçbiri geldiğini fark etmemişti. Amy’nin burnuna bulaşan nişastayı eliyle silip farkında olmadan parmağını ağzına götürdü.
   
Amy, bir anda Robert’ı karşısında görünce irkildi ve kocaman açtığı gözlerini Mary’e dikti.
  
“Oturabilir miyim?” diye sordu Robert, diğer iki kıza bakarak. Angie, hemen yanındaki boş sandalyeyi gösterirken; Mary kısa bir tereddüttün ardından başıyla onay verdi.
  
Robert masaya oturur oturmaz Amy’e dönerek konuşmaya başladı.
  
“Ben… dün geceki aptallığım için çok üzgünüm. Seni bir anda karşımda görünce, kendimi tutamadım. Umarım beni affedersin ve bu arkadaş olmamız için bir engel teşkil etmez.”
  
Masmavi gözlerini ayırmadan Amy’e bakıyordu. Amy ne diyeceğini bilemedi, şaşkınlıkla bir Angie’e bir Mary’e baktı ama belli ki onlarda en az kendisi kadar şaşkındı.
  
“Ta…tabi” dedi sonunda, Robert’a bakmak istemiyordu ama öyle garip bir çekim hissediyordu ki bu gizemli adama karşı, kendine bir türlü hakim olamıyordu.
  
“İsmim Robert.” Amy, kaşlarını kaldırıp Angie’e baktı.
  
“Ben, Richard olduğunu sanıyordum.”
  
Robert, gülümsedi. “Ahh, evet. Saçma oyunum için üzgünüm.”
  
Robert iyi görünmeye çalışıyordu ama Ela’ya bu kadar yakınken ona dokunamamak dahası Ela’nın kendisine bir yabancıymış gibi bakması içini acıtıyordu.
  
“Ben de bir kahve alabilir miyim?” dedi Robert yaklaşan garsona. Garson kız, yüzünde koca bir gülümsemeyle “Tabi, Bay Pattinson.” diye cevap verdi.
  
Amy, birkaç saniye garsonun tuhaf heyecanını anlamaya çalıştı ve sonra Robert’a döndü.
  
“Sanırım, buraya çok sık uğruyorsunuz.”
  
Robert, söylemek istediğini anlamamıştı.
  
“Garson, size adınızla hitap etti de…”
  
“Ahh, evet şey… ben… bir oyuncuyum.” Amy, kendini aptal gibi hissetti.
  
“Ben, çok… çok üzgünüm.”
  
“Sorun değil, bir süredir herhangi bir projede yer almadım zaten.” Amy, başını salladı.
  
“Biz, Mary’le çok film seyrederiz aslında ama…”
   
Robert, Mary’e baktı onun özellikle böyle davrandığını biliyordu, üzerinde durmadı. Bu sırada Mary ısrarla Angie’i dürtüyordu. Sonunda Angie ne demek istediğini anladı ve Amy’e dönüp,
  
“Amy, lavaboya gitmem gerek benimle gelir misin?”diye sordu.
  
“Tabi.” dedi Amy, masadan kalkarken. İki kız biraz uzaklaşınca Mary hemen Robert’a döndü.
  
“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Burada ne işin var? Unuttun mu, bana söz vermiştin!”
  
“Hayır, unutmadım. Ona bir şey anlatmayacağım konusunda söz verdim ve bunu tutacağım ama ondan uzak durmayacağımı sana söylemiştim. Beni hiç hatırlamayabilir Mary, ama bu bana yeniden âşık olmasına engel değil.”
  
“Saçmalamayı kes, Rob. Onun bir erkek arkadaşı var zaten.”
  
Robert kararlı bir tavırla, gözlerini Mary’ye dikti.
  
“Umurumda bile değil, anlıyor musun? Bu benim ikinci şansım Mary ve daha önce yaptığım hataları bu kez yapmayacağım.”
  
Mary birkaç saniye Robert’a baktı.
  
“Hem sen burada olduğumuzu nereden bildin?”
  
“Hiç zor olmadı.” diye sırıttı Robert, gözleri köşede dikilen adamın üzerine kaydı. Mary, onunla aynı noktaya baktığında, sinirden neredeyse elindeki fincanı Robert’ın kafasına atacaktı.
  
“Ne yani, sen bizi izletiyor musun?” Robert tam ağzını açıp kendini savunacaktı ki, Angie’nin tek başına geri dönmesi onu engelledi.
  
“Ela, nerede?” diye sordu merakla.
  
Angie sanki onu duymamış gibi Mary’e döndü.
  
“Amy gitti, biraz midesi ağrıyormuş.”
  
“Nereye?” dedi Mary.
  
“Bilmiyorum, sanırım Josh’ın evine gitti.” Bunu söylerken imalı bir şekilde Robert’ı süzüyordu.
  
“Josh’a mı?” Mary’nin gözleri az önce köşede bekleyen adamı aradı ama bulamadı…
  
Robert’ın bedeni büyük bir kıskançlık dalgasıyla sarsıldı. Kendisi Ela’ya doğru düzgün konuşamıyorken bile, Josh’ın onun bedenini tutkuyla sardığını düşünmek Robert’ı deli ediyordu.
  
Hızla masadan kalktı. “Ben de gidiyorum.”
  
Mary telaşla ona baktı. “Rob, lütfen bir delilik yapma.” Robert ona kısa bir bakış attı, Angie’e başıyla hoşça kal diyip uzaklaştı.
  
Robert ayrılır ayrılmaz Mary, telefonuna sarıldı.
  
“İyi misin Amy? Neredesin?”
  
“Josh’ın evine gidiyorum Mary, merak etme iyiyim. Öylece gittiğim için üzgünüm ben sadece… sadece onun daha fazla aynı yerde kalmak istemedim.”
  
“Hatasını anlamış, artık korkmana gerek yok.” dedi Mary.
  
“Yoo, korkmadım. Sadece ben…”
  
“Ne?”
  
“Hiç, hiçbir şey… Sonra görüşürüz.”
   
“Tamam, görüşürüz. Kendine dikkat et.” Mary sıkıntıyla telefonu kapatır kapatmaz söylendi.
  
“Lanet olsun!”
  
“Ne, ne oldu?” diye sordu Angie merakla.
  
“Rob, şimdiden onun kafasını karıştırıyor. Amy bir şey söylemiyor ama ben hissedebiliyorum.”
  
“Sana söyledim, Josh’a anlatmalısın.”
  
“Belki de haklısın.” dedi Mary. “Belki de o bir şeyler yapabilir.”
  
Ama Mary korkuyordu, bunun iki erkek arasında bir savaşa dönüşmesinden ve Amy’nin yeniden zarar görmesinden…
  
Amy, eve ulaştığında Josh’ın orada olmadığını görüp sevindi. Yatağa uzanıp gözlerini kapattı, zihnini boşaltmaya çalışıyordu ama ne kadar çabalarsa çabalasın bir türlü düşüncelerinden Robert’ı çıkartamıyordu. Sonunda teslim oldu; gözlerini, dudaklarını, güneşin saçlarının arasından süzülüşünü, sesindeki o buğuyu ve ellerini getirdi aklına. Robert zihninde yavaş yavaş can bulurken içinin ısındığını hissetti.
  
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu ama çalan kapı ziliyle uyandı. Uykulu gözlerle pencereden dışarıya baktı, saat öğleyi biraz geçiyor olmalıydı. Sarsak adımlarla kapıya yöneldi ama kimse yoktu… Başını uzatıp bir süre dışarıyı inceledi.
  
“Herhalde yanlış geldiler.” dedi kendine, tam içeriye giriyordu ki kapının önündeki küçük paketi fark etti. Etrafına bakınarak yavaşça eğilip paketi eline aldı. Yanına iliştirilmiş küçük mavi zarfın üzerine, el yazısıyla -Amy’e-  yazılmıştı.
  
“Ahh, Josh.” dedi gülümseyerek zarfı açarken, notta sadece tek bir cümle yazıyordu.
  
“Bu kez ben istiyorum…”
   
Amy, birkaç saniye nota öylece baktı, ne anlatmak istemişti ki? Heyecanla paketi açtı, bir dvd vardı içerisinde. “Sweet November”
  
O anda zihnine dolan bir sahneyle irkildi.
  
Elinde bu dvd’i tutuyordu ve bir adamın kolundan çekerken ısrarla söyleniyordu.
  
“Hadi bebeğim, son bir kez izleyelim. Söz veriyorum son olacak.” Nefes nefese kendine geldi, bir süre elindeki nota bakarak öylece oturdu sonra filmi izlemeye karar verdi.
  
Josh, eve geldiğinde film bitmek üzereydi.
  
“Film mi izliyorsun?” dedi Josh “Adı ne?”
  
Amy, gözündeki yaşları saklamaya çalışarak.” Sweet November” diye cevap verdi.
  
“Hımm, güzel mi? Adını hiç duymadım.”

  
“Evet, çok güzel. Çok…” dedi Amy ve içindeki fırtınadan korunmak umuduyla Josh’a sarıldı ama Josh bunu fark etmeyecek kadar uzak bir limandaydı…
                                                                                                                                                              DREAMELLA

NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^

4 yorum:

  1. Günlükler 12 bölüm olmuş, kaçırdığım için (daha doğrusu yeni tanıştığım için bloğunla bu doğal) önceki bölümleri bilmiyorum, isimler yabancı isimleri olduğu için sormak istedim sen mi yazdın yoksa yabancı bir yazara mı ait? Okumaya ilk bölümden başlarım artık ama biraz uzun kısa olursa daha kolay okunur diye düşünüyorum. Sevgiler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikayeyi ben yazıyorum. Bölümler biraz uzun biliyorum ama yazarken bu sekilde ayırmıştım şimdi degistirmek istemedim açıkçası. Teşekkürler umarım okuyabilirsin. Yorumlar benim için çok önemli. :)

      Sil
  2. hikayelerin okunacaklar listemde :) wadpedde de yayınlayabilirsin biliyon de miiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) bilmiyorum.
      Bilmiyordum ama sayende öğrenmiş olacağım, teşekkürler.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz