BÖLÜM
10: YALANCI BAHAR
Robert’ın bunca zamandır biriktirdiği özlem
artık ruhundan taşıyordu. Aklında tek bir düşünce vardı şu an; hızla gidip
kendisinin olanı almak ve bir daha asla kollarının arasından çıkmasına izin
vermeden, tüm ömrünü onunla birlikte geçirmek.
“Kısacık
bir ömür…” diye hayıflandı sonra. Nasıl yeterdi ona doymasına? Ela ile öyle
dolmuştu ki; onun dışında hiçbir şeyi fark etmiyordu, sanki sadece o vardı koca
salonda.
Zihni, birbiri ardına gelen düşüncelerle
uyuşmuş gibiydi, Tom’un kolundan çekerek onu durdurduğunu anlaması bile birkaç
saniyesini aldı. Tuhaf bir ifadeyle arkadaşının yüzüne baktı, bir şeyler
söylediğini görebiliyordu ama tek kelimesini anlayamadı.
“Bırak beni!” dedi sonunda, huysuzca
kıpırdanarak.
“Dur, dostum!” Tom, boş bir çabayla onu
durdurmaya çalışıyordu.
“Tut onu Tom, gitmesine izin verme!” Mary
endişeyle haykırıyordu ama Tom, onu daha fazla zapt edemedi. Tom’dan kurtulan Robert,
hızla merdivenleri inip dans pistine yöneldi.
Robert dışında hepsi oldukları yere
sabitlenip kaldı. Mary kocaman açtığı gözleri ve deli gibi çarpan kalbiyle
Robert’ı izliyordu. Artık onu durduramazdı, zorla tutup dışarıya çıkartsa bile
Amy onu fark edecekti ve bu saatten sonra Robert’ı engellemenin de pek mümkün
olacağını sanmıyordu.
Robert, Amy’nin birkaç adım arkasına gelince
durdu, elini uzattığında ona dokunacağına hala inanamıyordu. Tıpkı
rüyalarındaki gibi tam ulaşacağı anda ortadan kaybolacağını düşünüp korktu,
nefesi hızlandı… Bir adım daha attı ve gözlerini kapatıp burnuna çalınan kokusunu
büyük bir iştahla içine çekti.
Ve zaman gelmişti…
Josh, Amy’nin gözlerine bakarak konuşmaya
başladı.
“Amy…” dedi usulca.
“Biliyorum, çok uzun zaman olmadı ama ben
seninle çok mutluyum ve bunun tüm hayatım boyunca sürmesini istiyorum.”
Amy, şaşkınlıkla ona bakarken Josh, derin bir
nefes alıp devam etti.
“Amy, benimle evle…”
Robert elini uzatıp kızın yumuşacık saçlarına
dokundu, kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki… Gerçekti işte, kaçıp gitmemişti
rüyalarındaki gibi, o gerçekti…
Amy, başını çevirip Robert’ın hüzünlü
bakışlarıyla karşılaşınca donup kaldı. Robert, gözlerini saçlarında gezdirdi.
“Saçlarına ne yaptın?” dedi kadife gibi sesiyle
ama Amy duymadı bile, kendi iç savaşıyla o kadar meşguldü ki dışarıdaki sesler
rahatsız edici uğultulardan başka bir şey değildi.
“Gözlerin…” diye mırıldandı, kendisi bile
güçlükle duymuştu sesini.
Rüyasında gördüğü minik kızın gözlerinin
tıpatıp aynısıydı, ona bakarken de görmüştü derininde yanan bu ateşi…
Amy istemsizce Robert’a doğru bir adım attı.
Büyülenmiş gibiydi, mavi-gri gözlerin dışındaki her şey hayalden ibaretti
sanki. Robert daha fazla tutamadı kendini, tutkuyla onu kendine çekip kollarıyla
bedenini sardı, başını saçlarının arasına gömüp derin nefesler almaya başladı.
Boynunda hissettiği sıcacık soluğu Amy’nin
içini yakarken, “Ela…” diye fısıldadı kulağına.
Mary ellerini masanın üzerine koymuş, olup
biteni nefesini tutarak izliyordu. Angie birkaç kez ne olduğunu sordu fakat
cevap alamadı. Kendini suçlu hissediyordu Angie, nedenini bilmiyordu ama bir
şeyleri yanlış yaptığı kesindi.
Amy Robert’ın kollarından kurtulmak istedi
bir an, ama kıpırdayamadı. Rüyasındaki kızın elini tuttuğunda hissettiği huzuru
duymuştu kollarında. Baharatımsı kokusunu çekti içine sonra, tanıdıktı… Ama
kimdi bu yabancı? Senelerdir kapatamadığı boşluğu, tek bir dokunuşuyla nasıl
silip atmıştı? Evinde gibi hissediyordu, uzun yolculuklardan sonra yorgun bedenini
son bir gayretle bıraktığı sıcacık bir yatak gibiydi kolları, gözlerini kapattı.
Sol kolunda hissettiği keskin acı, getirdi
onu kendine. Josh, hışımla onu yabancının kollarından kurtarıp kendi yanına
çekmişti.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” dedi yeşil
gözleri öfkeyle parlarken, Amy onu daha önce hiç böyle görmemişti.
Robert cevap vermedi. “Ela!” dedi ellerini
kıza doğru uzatarak.
Amy, ellerini tutma isteğini güçlükle
bastırdı, sadece birkaç adım ötedeydi yabancı ama kollarından ayrıldığı andan
itibaren hızla geri gelmişti içini acıtan boşluğu ve büyük bir açlıkla
büyüdükçe büyüyordu.
Josh, Robert’ı göğsünden tutup geriye doğru
itti.
“Sana dedim!” Robert ancak o zaman fark etti
Josh’ı, kısacık bir an yüzüne baktı.
Josh,
bu kez Robert’ı gömleğinden tutup sarsmaya başladı. Robert ise gözlerini
bir an olsun Amy’den ayırmıyordu, sanki gözlerini kaçırsa kaybolup gidecekti.
Yabancının kendisine cevap vermemesi Josh’ı
daha çok sinirlendiriyordu. Yumruğunu kaldırıp tam ona vurmak üzereydi ki, Tom elini
yakaladı.
“Dur! Yapma!”
Amy’nin bakışları hızla Tom’un üzerine kaydı. Sesi
kafasının içinde dönüp duruyordu. “Yapma!
Yapma!.. … Yapmalısın…” Amy daha
fazla dayanamadı ve olduğu yere yığılıverdi.
Tam başı yere çarpmak üzereydi ki, Robert
insanüstü bir güçle, kendini tutan ellerden sıyrılıp onu yakaladı.
“Ela! Ela!” şuursuzca kızın bedenini
sarsıyordu.
“Çek ellerini onun üzerinden!” diye bağırdı
Josh, Amy’i kollarından almaya çalışarak.
“İkiniz de çekin ellerinizi!” Mary panikle
Amy’nin yanına koştu. Robert Amy’i öyle sıkı tutuyordu ki…
“Biraz daha sıkarsan, onu öldüreceksin!”
dedi Mary öfkeyle, Robert başını kaldırıp Mary’e baktı.
“Mary, Mary yardım et!” dedi birkaç kez ama
onu sıkıca tutmayı sürdürüyordu.
“Bırak!” dedi Mary ve yeniden Amy’i
kollarından kurtarmaya çalıştı ama Robert anlamıyordu, sadece bozuk bir plak
gibi aynı cümleyi tekrar edip duruyordu.
“Mary yardım et, ne olur yardım et.”
Mary, sonunda dayanamadı ve kendine gelmesi
için Robert’a sert bir tokat attı.
“Sana onu bırak dedim, öldüreceksin!”
Robert, panikle kollarını gevşetti ama onu
tamamen bırakmayı şiddetle reddediyordu.
Bu sırada Tom’dan kurtulan Josh, Robert’ı
omuzlarından tutup sertçe geri çekti. Robert dengesini kaybedip, arkaya doğru
düşerken henüz kollarında olan Amy’i de beraberinde sürükledi.
Mary, Amy’i Robert’ın üzerinden çekip ona
sarıldı ve alev saçan gözleriyle diğer ikisine döndü.
“Ne yapıyorsunuz siz? Lanet olsun! İkiniz de
defolun buradan, hemen!”
Robert hızla toparlandı, düşerken Amy’e doğru
eğildiği için kaşını çarpmıştı ama farkında bile değildi.
“O iyi mi?” dedi gözlerini Amy’den ayırmadan,
Mary kızgınlıkla yüzüne baktı.
“Kaşın kanıyor, seni salak!” Robert ancak o
zaman hissetti kaşındaki acıyı ve koluyla görüşünü kapatan kanları silmeye
çalıştı.
“Ambulans geldi!” dedi Angie heyecanla.
Amy ambulansa taşınırken, Josh Robert’ın
yolunu kesti.
“Sen, hiçbir yere gelmiyorsun!”
Mary, aynı öfkeli gözlerle Josh’a baktı. “Sen
de öyle!”
İki adam da Mary’e aldırmadan arabalarına
atlayıp, ambulansı takip etmeye koyuldular. Bu sırada Robert’ın telefonu
çalmaya başladı ama onun umurunda bile değildi. Telefonu eline Tom aldı.
“Kristen arıyor.” Robert cevap vermedi.
“Açmayacak mısın?” diye sordu bu kez Tom.
Robert birkaç saniye yüzüne ters ters bakıp dikkatini yeniden yola verdi.
Sonunda Robert’ın telefonu sustu ama çok geçmeden Tom’unki çalmaya başladı.
“Kristen.” dedi Tom. “Ona ne diyeceğim?”
“Ne dersen de, umurumda bile değil!”
“O hala senin kız arkadaşın!” dedi Tom sakin
görünmeye çalışıyordu ama kendini ne kadar tutabileceğinden emin değildi.
Robert, onu duymamış gibi davranıyordu. Derin bir nefes alıp, telefonu kulağına
dayadı.
“Efendim Kris.”
“Neredesiniz siz? Robert’ı arıyorum açmıyor,
bir sürpriz yapayım dedim dışarıda kaldım!”
“Sen… döndün mü?” diye sordu Tom şaşkınlıkla.
“Evet, döndüm. Evdeyim yani kapıda!”
“Ta… tamam, biz birazdan geliyoruz.”
“Çabuk olun.”
Telefonu kapatınca Tom heyecanla Robert’a
baktı. “Kris dönmüş.”
“Duydum.” dedi Robert ve umursamazca omzunu
silkti. Tom daha fazla dayanamadı ve içinde ne varsa sinirle ortaya dökmeye
başladı.
“Bu kadar kör olduğuna inanamıyorum! Kız
kendine bir hayat kurmuş ama sen kendi mutluluğunu elinin tersiyle itiyorsun.”
Gözlerini kısıp devam etti.
“Birkaç dakika geç gitseydik ne olacaktı
biliyor musun? Sadece birkaç dakika! O yanındaki pisliğin evlenme teklifini
büyük bir mutlulukla kabul edecekti! Sen, onun için yoksun anlamıyor musun?
Hala seni seviyorsa eğer, Los Angeles’da olduğu halde neden seni bulmadı? Peki
ya en başında, neden tek kelime etmeden çekip gitti? O adamı sana tercih etmiş
dostum, bunu anlamak bu kadar zor mu?” Robert, hızlı bir manevrayla arabayı
sağa çekti.
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
“Evet!” dedi Tom ve attığı yemi yutan balığı
kaçırmamak için hızlı davrandı.
“Seni gördüğünde yüzünün aldığı hali
hatırlamıyor musun? Tek kelime edemedi çünkü seni beklemiyordu. Ve o adama
bakışları… ben ona nasıl baktığını gördüm dostum, inan bana gördüm.”
Robert başını ellerinin arasına aldı, kaşı
hala kanıyordu ama kan koyulaşmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp, bu gece
yaşananları zihninde toparlamaya çalıştı. Garip bakıyordu Ela, sanki bir
yabancıymış gibi, o zaman üzerinde durmamıştı ama şimdi düşününce… Ve Robert
özlemle ona sımsıkı sarıldığında, Ela karşılık vermeden öylece durmuştu.
“Ne kadar aptalım!” dedi, “Onu bulduğum için
o kadar mutluydum ki, kendi hislerim dışında hiçbir şeyi önemsememişim.”
Öfkeyle direksiyona vurdu.
“Bana bir açıklama borçlu!” dedi yeniden
arabayı çalıştırırken. Yüzüne bir tokat gibi çarpan gerçekler nefesini
kesiyordu; Tom başından beri haklıydı, bunca yıl boşa acı çekmişti.
Hastaneye ulaştıklarında hemen Ela’nın yanına
gitmek istedi ama açılan kaşını tedavi ettirmeden bir yere gitmesine izin
vermiyorlardı. Direnmek zaman kaybından başka bir işe yaramayacaktı, o da güçlükle
sakin durmaya çalıştı. Sonunda işi bitiğinde hızla kalkıp Ela’yı aramaya
koyuldu. Odayı bulup kapısını önüne geldiğinde Tom ve Mary’i fısıldaşırken
buldu. Onlara kısa bir bakış atıp kapıya yönelmişti ki, Tom önünü kesti.
“Dostum, o uyuyor hem Mary’nin sana söylemek
istedikleri var.” dedi gözlerini Mary’e dikerek.
“Aşağıya inelim, burada konuşamayız.” dedi
Mary.
“Seninle değil, Ela ile konuşmak istiyorum!”
diye diretti Robert.
“O uyuyor hem…” Mary bir an tereddüt etti ama
kararlılıkla bitirdi cümlesini.
“Seninle konuşmak istemiyor.”
Robert mavi-gri gözlerini kıstı.
“Ne demek, konuşmak istemiyor? Bunca yıldır
çektiklerimin yanına kar kalacağını mı düşünüyor?” Robert çılgın gibiydi.
Mary derin bir nefes aldı. “Sakin ol biraz,
yoksa güvenliği çağıracağım. Aşağıya inelim dedim hem burada kalman bir şey
değiştirmez, onu göremezsin.”
Robert çaresizce Mary’nin arkasından yürümeye
başladı, birer kahve alıp hastanenin kafeteryasına oturdular. Robert bir şey
istememişti.
“Seni
dinliyorum.” dedi sabırsızca. Mary Tom’a baktı, Tom gözlerini kızınkilere dikip
başını salladı. Sonunda gönülsüz de olsa Mary konuşmaya başladı.
“Ela, benimle birlikte İtalya’daydı.”
Kahvesinden bir yudum alıp devam etti.
“Benimle beraber gelmeye, seninle en son
konuştuğu zaman karar vermiş. Ben onun en yakınıydım Robert, benden başka
kimsesi yoktu biliyorsun ve bu yüzden bana her şeyini anlatırdı.” İmalı bir
bakışla Robert’ı süzdü ve devam etti. “Zaten uzun zamandır seninle ilgili
şüpheleri vardı, sen ve Kristen arasındaki ilişkiye bir anlam veremiyordu.”
Robert’ın boynundaki damarlar gerildi ama bir
şey söylemeden dinlemeye devam etti.
“O haberi verdiği zaman (hamile kelimesini
özellikle söylemek istememişti.) senin soğuk davranman, bu şüphelerini
güçlendirdi. Onun yüzünden işinde problemler yaşadığını da biliyordu ve benimle
beraber İtalya’ya gelmeye karar verdi. Hepsi bu.” Mary, Robert’ın gözlerine
bakamıyordu ama neyse ki Robert bunu fark edecek durumda değildi.
“Bu kadar mı yani? Bu kadar kolay mı? Bana
tek kelime etmeden çekip gitti ve tek söyleyeceğin bunlar öyle mi?” Robert
ayağa kalkıp masanın etrafında yürümeye başladı.
“Rob, Ela kendine yeni bir hayat kurdu ve sen
de bunu yapsan iyi edersin!”
Mary, Robert’a iyi davranacağına dair Tom’a
söz vermişti ama sabrı taşmak üzereydi. Tom, eğer Ela’ya zarar vermeden
Robert’tan kurtulmak istiyorsa bu küçük oyunu oynayıp Robert’ı Ela’nın kendi
isteğiyle gittiğine inandırmaktan başka çare olmadığına Mary’i ikna etmişti.
Böylece kendisi de işin içinden sıyrılmış olacaktı. Tom, Robert’ın sonradan
pişman olduğunu da söylemişti ama Mary’e göre bunun hiçbir önemi yoktu. Arkadaşına
bunca acıyı yaşattığı için onu asla affetmeyecekti; hele ki, iki yıl uğraşıp
tam bir düzen oluşturmuşken, yeniden Ela’nın hayatına girip her şeyi
mahvetmesine kesinlikle izin vermeyecekti.
“O pislikle mi?” dedi Robert, ne kadar
tiksindiği yüzünden belli oluyordu.
“Onu önce sen bıraktın Rob! Şimdi tüm suçu
Ela’ya atamazsın.”
“Ben mi?”
“Yeter artık, git buradan Robert!” Robert
masaya ellerini koyup, gözlerini Mary’e dikti.
“Peki, ya bebeğim… o nerede?” diye sordu
Robert.
Mary, o zamanlar Ela’yı ortada bırakıp şimdi
ilgili baba taklidi yapan Robert’a tiksintiyle baktı.
“O gitti…”
“Ne?!! Bana sormadan bebeğimi mi öldürdü!”
Mary bu cümleyi duyduğunda tüm dünyası
tersine döndü ve daha fazla dayanamadı.
“Sana sadece o gitti dedim. Yeter artık, sıkıldım
bundan. Kendi hislerini bile söyleyecek cesareti olmayıp, arkadaşının arkasına
sığınan sen mi söylüyorsun bunları! Eğer, biraz cesaretin olsaydı belki de her
şey farklı olacaktı. Ama sen ne yaptın…” Tom omzuna dokunup daha fazla konuşmasını engelledi.
“Defol git buradan! Bir daha da seni hiçbir
arkadaşımın yanında görmeyeceğim!”
Robert söyledikleri karşısında afallamıştı, ne
demek istemişti ki şimdi? Ne cesaretinden bahsediyordu? Kimin arkasına
sığınmıştı?
Bu sırada Mary ekledi.
“Bir saniye daha burada kalırsan, güvenliğe
haber vereceğim!”
“Hadi, dostum.” dedi Tom.
“Ela ile konuşmadan gitmeyeceğim.” dedi
Robert.
“Öyle mi?” Mary, masadan kalkıp bir süredir
kendilerini izleyen güvenlik görevlilerine doğru yürümeye başladı.
“Hadi, rezil olacağız.” diye üsteledi Tom,
Robert’ı kaldırmaya çalışırken. Robert, Mary’e kızgın bir bakış attı ve çıkışa
doğru yürümeye başladı.
Mary, bir nefes aldı, biraz da olsa
içindekileri söylediği için rahatlamıştı. Ona ne kadar kızsa da garip
hissetmişti Robert’ın gözlerine bakarken, sanki bilmediği bir şeyler vardı. Hemen
kafasından bu düşünceyi uzaklaştırdı. “Umurumda
bile değil!” dedi kendine, hem daha oyunun ikinci raundu vardı. Hızla
Amy’nin odasına çıktı, içeriye girdiğinde Amy çoktan uyanmış Josh’la
konuşuyordu. Mary’i görünce gülümsedi.
“Çok aptalım. Üzgünüm, endişelendirmek
istememiştim.” dedi suçluymuş gibi gözlerini kaçırarak.
Mary sevecen bir tavırla ona yaklaştı. “Sen,
iyi misin?” Amy başını sallayıp Josh’a döndü.
“Bebeğim, bana kantinden yiyecek bir şeyler
alır mısın?”
“Tabi ki.” dedi Josh, Amy ile ilgilenmekten
her zaman mutlu olmuştu ama bu isteğin sadece onu odadan uzaklaştırmak için
olduğunu Mary adı gibi biliyordu. Josh, odadan çıkınca Amy lafı dolandırmaya
gerek görmedi.
“Şu çocuk… o nerede?”
“Rob… Richard mı?” dedi Mary.
“O... Angie’nin Richard’ı mıydı?” Amy şaşkındı.
Mary yutkundu, yatağa yaklaşıp yanına oturdu
ve inandırıcı olmasını umarak anlatmaya başladı.
“Ahh, Tanrım! Tam bir kaçıktı değil mi? Sana
bir şey yapacağından çok korktum, senin eski sevgilisi olduğunu iddia ediyor.”
“Ela...” dedi Amy.
Mary bir an durdu. “İşte, ismi her neyse. Zorla
çıkartmak zorunda kaldık.”
“Zorla mı?” dedi Amy. “Sanki… onu
tanıyormuşum gibi geldi.”
“İnan bana Amy, öyle birini tanımak
istemezsin. Angie ondan nasıl hoşlandı anlamıyorum.” dedi Mary. Amy başka
şeyler daha söylemek istiyordu ama Mary’nin kesin tavrını görünce vazgeçti.
Birkaç dakika sonra, Josh elinde bir sandviç
ve meyve suyuyla geri döndü.
“Üzgünüm Mary, sana bir şey ister misin diye
sormayı unuttum.” dedi Josh.
“Sorun değil Josh.” Mary kulüpteki
davranışları yüzünden hala ona kızgındı ama üzerinde durmamaya karar verdi.
“Diyorum ki, Amy’le biraz senin evinde
kalsanız.”
“Çok iyi fikir Mary.” dedi Josh heyecanla.
“Neden ama?” diye sordu Amy, endişeli
gözlerle.
“Sadece birkaç gün için tatlım, hem
değişiklik sana da iyi gelir.” dedi Mary, Amy itiraz etmedi, zaten başı
yeterince ağrıyordu ve Mary kararını verdiyse onu döndürmek çok da kolay olmazdı,
sadece “Tamam.” dedi.
Josh çıkış işlemlerini hallederken, Mary’de
Amy’nin ceketini giymesine yardım etti.
“Angie nerede?” diye sordu Amy.
“Sanırım eve gitti.”
Mary, onu en son kulüpte gördüğünü hatırladı
ama Amy’i daha fazla endişelendirmek istemiyordu.
Birkaç dakika sonra acil kapısından dışarıya
çıktılar.
“Neden ana kapıdan çıkmıyoruz ki?” diye sordu
Amy.
“Çünkü…
çünkü arabayı buraya park ettik.”dedi Mary.
Amy dalgınca başını salladı, verdiği cevabı
dinlememişti bile.
Josh, fark etmemişti ama Mary, Amy’nin gözlerindeki
hüznün geri geldiğini görebiliyordu.
“Tanrım, ne olur doğru şeyi yaptığımı söyle.
Ne olur.” diye kendi kendine mırıldandı Mary, arabanın yanında durup Amy’e el
sallarken.
Sondan başa doğru gidiyorum niye öyle başladıysam! Robert Amy aşkı, Mary'nin öfkesi bir tarafta Ela, ne çekti be Tom diyorum :) keyifle okudum, kalemine sağlık canım ;)
YanıtlaSilYorum alınca çok mutlu oluyorum, okumaya değer görüp zamanını harcadığın için teşekkür ederim. :DDeğişik olmuş seninki de. Ben de bazen romanların son sayfalarını okurum sonra da hep kızarım kendime :D
Sil