BÖLÜM
13: BAĞ BOZUMU DÜŞLERİ…
Tom, arenadaki bir boğa gibi evin içinde dolaşıp
duran Robert’a bakıp iç çekti.
“İyi ki kırmızı giymemişim.” diye mırıldandı.
“Ne?”dedi Robert kaşlarını çatarak.
“Otur artık dostum, sakin ol biraz.” Robert,
onun bu rahat tavrı karşısında daha da çok sinirlendi.
“Nasıl sakin olayım Tom? Nasıl? Ela, o
pislikle beraberken ben nasıl her şey yolundaymış gibi davranayım?”
Tom’un müdahalesi, ağzına kadar su dolu bir
bardağa eklenen son damla gibiydi, Robert adımlarını sıklaştırdı.
“Tamam, anlıyorum ama şu an elimizden bir şey
gelmiyor.” diye sızlandı Tom.
Robert kendinden emin bir ifadeyle ona döndü
ve gözlerini kıstı.
“Onu o evden almalıyım! Beni anlıyor musun,
onu oradan uzaklaştırmalıyım!”
Tom, gözlerini devirdi.
“Tamam, çok güzel bir fikir! Senden de bu
beklenirdi ancak. Bu şekilde davranırsan onu kaybedersin, anlamıyor musun? Kız
seni hatırlamıyor ve karşısında gördüğü aşkını kazanmaya çalışan biri değil,
deliye dönmüş bir adamdan başkası olmayacak. Senin bir kaçık olduğunu düşünüyor
zaten git ve bunu onaylat! Mükemmel plan!”
“İyi de ne yapacağım? O pislik aşkını
sunarken öylece durup izleyecek miyim?”
“Off, dostum! Ben sana bir şey yapmadan otur
demiyorum ki, sadece doğru şeyler yap.” Tom geçmişin hatalarını bir nebze olsun
telafi etmek için uğraşıyordu ama Robert’a nasıl davranması gerektiğini
anlatmak sandığından zor olacaktı.
“Yavaş hareket etmelisin.”
Az önce biraz durulan Robert, yeniden odanın
içinde sinirle dönmeye başladı.
“Yavaş! Tabi ya yavaş! Böyle gidersem
düğünlerine tebrik mesajı göndereceğim. Sence yeterince yavaş mı?”
Tom sonunda dayanamadı. “Otur şuraya dedim.”
dedi Robert’ı kolundan çekerek.
“Düşünemiyorsun! Konu Ela olunca, adam gibi
çalıştıramıyorsun şu kafanın içindekini!” Bunu söylerken işaret parmağıyla Robert’ın
başına vurmuştu.
“Kendine fırsatlar yarat. Bir kitabevinde çalışıyor dememiş miydin sen?” Robert sadece başıyla onayladı.
“İyi, git ve bir kitap edin, uzun zamandır ot
gibisin zaten.” diye kıkırdadı Tom, ortamı biraz yumuşatmak istemişti.
Robert, birkaç saniye düşündü ve sonra
ışıldayan gözlerle Tom’a baktı.
“Benim daha iyi bir fikrim var.” dedi
muntazam dişlerini göstererek.
“Eminim öyledir.” dedi Tom onaylamayan
bakışlarla ama daha fazla bir şey söylemek istemiyordu. Nasılsa, o ne derse
desin Robert bildiğini yapacaktı.
Robert, ertesi gün sabah sekiz civarında
Josh’ın evinin yakınına geldiğinde, arabayı durdurup beklemeye başladı. İki
dakikada bir sabırsızca saatine bakıyordu, sonunda Ela bahçe kapısında
göründüğünde kalbi hızla çarpmaya başladı ama heyecanı aynı hızla yerini hayal
kırıklığına bıraktı.
“Lanet olsun!” dedi Ela’nın elini tutan
Josh’a bakarak, oradan uzaklaşmak istedi bir an ama merakı ona engel oluyordu.
Ela’nın ona nasıl davrandığını merak ediyordu, onunlayken nasıl olduğunu… Oturduğu koltuğa iyice sinip izlemeye
başladı.
Bir arabanın önünde durdular; Ela ona
bakıyordu, bir şeyler anlatırken gülümsüyordu yaklaşık beş dakika sonra da Josh
Ela’ya uzun bir öpücük verip arabasına bindi ve el sallayarak uzaklaştı.
Robert, gözlerini kırpmadan seyretti hepsini
ve ancak birkaç saniye sonra yumruğunu sıktığını fark edebildi. Öyle güçlü
sıkmıştı ki, avucunun içi kanıyordu ama önemsemedi. Arabayı çalıştırıp Ela’nın
gittiği yönün tersine doğru sürmeye başladı, her geçen an gaz pedalına biraz
daha yükleniyordu. Biraz daha ve biraz daha… Sonra ani bir fren sesiyle araba
sarsıldı.
“Ne
yapıyorum ben?” dedi kendine. “Buraya
Ela’yı geri almak için gelmemiş miydim? Onun için savaşmak için? Beni hatırlamıyor,
onu nasıl suçlayabilirim ki?” Kristen’le olan ilişkisi geldi aklına,
boşluğa düştüğü bir anda ona nasıl sığındığını düşündü. Arabayı yeniden
çalıştırıp kusursuz bir U dönüşü yaptı. Neyse ki Ela hala gitmemişti, biraz
yavaşladı ve nihayet yanına geldiğinde durdu.
“Hey, merhaba.”
“Sen?” dedi Amy şaşkınlıkla. “Burada ne
arıyorsun?”
Robert, kızdı kendine nasıl olur da bunu hiç
düşünmezdi? Hızla bir bahane bulmaya çalıştı.
“Ben… ben bir görüşmeye gidiyordum, şey bir
film için ve seni gördüm.”
“Ya..” dedi Amy sadece.
“İstersen seni gideceğin yere bırakabilirim.”
“Çok teşekkür ederim ama bir taksiye binebilirim.
Seni işinden alıkoymak istemem.”
Robert ısrarcı görünmek istemiyordu ama
planının hüsranla sonuçlanacağından da korkmuştu.
“Hayır, yani ben biraz erken çıkmışım,
oyalanmaya çalışıyordum zaten.”
Amy tereddütle Robert’a baktı, içinden bir
ses ısrarla bunu yapmamasını söylüyordu diğeriyse…
“İnan bana, deli değilim.” diye sırıttı
Robert. Amy gülümsedi, onu yeterince tanımıyordu hatta biraz korkuyordu belki
ama öyle garip bir his vardı ki bunları gölgeleyen, kendine bir türlü engel
olamıyordu.
“Tamam.” dedi sonunda ve arabaya bindi.
Robert hissettiği rahatlamayla arabayı çalıştırdı.
“Dünden beri nasılsın? Angie hastalandığını
söyledi.”
“Ahh, evet ben.. aniden başıma bir ağrı
saplandı.”
“Başına….” dedi Robert, Amy imasını anlamadan
devam etti.
“Veda etmeden öylece gittiğim için üzgünüm.”
Robert “Bu
ilk değildi.” demek istedi ama sadece “Sorun değil.” diyebildi.
Yol boyunca Amy’nin isteği üzerine daha çok
Angie ile tanışmalarından bahsettiler. Robert ona Josh’la ilgili bir şeyler
sormak istiyordu ama nasıl yapacağını bilemiyordu.
Sonunda derin bir nefes alıp, sıradanlık süsü
vermeye çalışarak konuşmaya başladı.
“Erkek
arkadaşın… eminim geçen gece için bana çok kızmıştır.”
“Aslında bu konu hakkında hiç konuşmadık.”
diye cevap verdi Amy, birkaç saniye sessizce düşünüp fısıldar gibi sordu merak
ettiği soruyu ve sonunda da çok yanlış bir şey söylemiş gibi kızarıverdi.
“Onu…çok mu seviyordun?”
“Kimi?” dedi Robert, şaşırmıştı.
“Şey… Ela’yı…” Robert, Amy’e bakıp gülümsedi.
“Çok… her şeyden çok.” Robert böyle cevap
verirken Amy’nin ne hissedeceğini anlayamamıştı, Robert Ela’ya âşıktı ve Amy
zaten Ela’ydı.
Ama Amy bunu bilmiyordu, tanımadığı şu kıza karşı
engelleyemediği bir kıskançlık duydu içinde.
Bu sırada Robert arabayı durdurdu, Amy
şaşkınlıkla etrafına baktı, kitabevine gelmişlerdi bile.
“Sana nerede çalıştığımı söylemedim.”dedi
Amy, Robert rahat görünmeye çalıştı.
“Söylemedin mi?”
“Hayır!”
“Sanırım, Angie bahsetmişti.” Amy kuşkulu
gözlerle Robert’ı süzdü ve hızla arabadan inerken ekledi.
“Teşekkürler.” Bir adım atıp geri döndü.
“Robert, Angie benim için çok değerli.” Birkaç saniye neyi kastettiğini anlaması için
gözlerine baktı ve dönüp gitti.
Robert şaşkınlıkla arkasından bakakaldı,
ancak birkaç dakika sonra çalan telefon onu kendisine getirebildi.
Telefonu eline alıp sıkıntıyla yüzünü
buruşturdu.
“Neredesin sen? Geldiğimden beri bir kez bile
aramadın, konuşmalıyız Robert!”
Robert’ın sesi soğuktu. “Ben de seninle
konuşmak istiyorum Kristen, bir saat sonra Soho’da buluşalım mı?”
“Tamam.”
“Tamam, görüşürüz.”
Kristen telefonu kapattığında içini kaplayan
sıkıntıyı ötelemeye çalıştı ama yok saymak ne zaman önüne geçmişti ki yazılmış
olanın?
Robert bir saat sonra Soho’ya ulaştığında
Kristen onu bekliyordu. Kristen’i kızgın bulacağını sanmıştı ama aksine o çok
sıcak davranıyordu. Robert yanına geldiğinde ayağa kalkıp ona sıkıca sarıldı.
“Seni çok özledim, tamam biraz kızgındım ama
şimdi hepsi geçti.”
“Oturalım mı?” dedi Robert, onun bu tavrından
huzursuz olduğu belliydi. Bir şeylerin yanlış olduğunun Kristen’de farkındaydı
ama sanki her şey çok normalmiş gibi davranması Robert’ı kızdırmıştı, işin
tuhaf yanı şu an normal zamanlarda olduğundan çok daha ilgili görünüyordu.
Robert aklında söyleyeceklerini çoktan
tasarlamıştı sadece doğru anı bekliyordu ama Kristen bir türlü susmuyordu. Uzunca bir süre Robert’ı ne kadar özlediğinden
bahsetti sonra çekim sırasında başına gelen aksiliklerden, Robert bıraksa
sonsuza kadar konuşacağa benziyordu.
“Kris.” dedi sonunda “Sana söylemem gereken
şeyler var.”
Kristen söyleyeceklerini tahmin edebiliyordu
ama bunu belli etmek istemedi.
“Seni dinliyorum, aşkım.” Robert yüzüne
baktı.
“Kristen, sen gerçekten çok iyi birisin. İyi
bir arkadaş hatta dost, kötü zamanlarımda hep yanımdaydın. Hepsi için çok
teşekkür ederim ama hepsi bu… Üzgünüm, denedim inan bana denedim. Sana farklı
bir gözle bakmaya çalıştım ama olmadı, yapamadım…”
Sonunda
Kristen maskesini eline almaya karar verdi.
“Bu, şu kız yüzünden değil mi? Ela!” İsmini
tükürür gibi söylemişti. “Sen aptalın tekisin, hala onu bulacağını sanıyorsun!”
“Ben, onu yeniden buldum Kris.”
Kristen duyduğu karşısında donup kaldı. Tom
ona bundan bahsetmemişti, ama neden?
“Na…Nasıl? Ne zaman?”
“Bunun bir önemi yok, sadece... Üzgünüm
Kristen, bizim ilişkimiz en başından beri hataydı onu hiç unutamadığımı sen de
biliyorsun. Eğer geri gelmeseydi bile New York’dan döndüğünde seninle konuşmayı
düşünüyor…”
“Kapat çeneni!” Kristen, tam anlamıyla
kendini kaybetmişti, gözleri alevler saçarken art arda küfürler savuruyordu.
“Tüm o lanet zamanlarda senin yanına ben
vardım! Ben! Yalnız olduğunda, acı çekerken ben vardım! Peki ya o neredeydi?
Kimlerin kollarındaydı acaba!”
Son cümlesi Robert’ı iliklerine kadar
dondurdu, daha fazla onunla konuşmak istemiyordu ama bunca zamanlık dostluğu
için ona borçluydu. Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı.
“Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun!”
“Lanet olsun Robert! Ne halin varsa gör,
tamam mı!” dedi ve montunu alıp hızla oradan uzaklaştı.
Robert, biraz da olsa onun için üzülmüştü ama
içini kapayan rahatlama bu hissi hiç zorlanmadan gölgelemeye yetmişti.
Kristen, Robert’ın yanından ayrılır ayrılmaz
telefonuna sarıldı.
“Efendim Kris.”
“Konuşmalıyız Tom, hemen! Neredesin?”
“E…evdeyim, ne oldu?” Tom’un sesi
endişeliydi.
“Lanet poponu kaldır ve çabuk benim evime
gel! Yirmi dakika içinde orada olacağım, acele et!” dedi ve telefonu kapattı.
Tom, Kristen’in evine doğru yola çıktığında
onun neler diyeceğini tahmin edebiliyordu, birkaç kez Robert’ı aradı ama ne
yazık ki ulaşamadı, demek ki bununla tek başına yüzleşecekti. En başında
Kristen’i bu işin içine sokmamalıydı ama nereden bilecekti ki işlerin böyle
karışacağını? “Seni salak, şimdi düzelt
bakalım, becerebilirsen!” dedi kendi kendine.
Tom eve ulaştığında Kristen zili çalmasına
fırsat vermeden kapıyı açtı. Burnundan soluyordu, Tom istemsizce alt dudağını
ısırdı. Kristen koltuğa oturup, gergin bir ifadeyle dizini sallarken soru dolu
gözleri Tom’un üzerinde geziniyordu.
“Ben yokken neler olduğunu anlatacak mısın
artık? Robert, Ela’yı yeniden bulduğunu söyleyip ilişkimizi bitirdi.”
Tom buna şaşırmış görünmüyordu. “Bilemiyorum
Kris, belki de en başında hata yaptık zorlamakla olmuyor işte.” Kristen
gözlerini kocaman açıp sinirle haykırdı.
“Ne? Şimdi böyle mi söylüyorsun? Benden
yardım isterken, bunun Robert için en doğrusu olduğunu söylüyordun!”
“Olayların bu noktaya geleceğini
düşünmemiştim.”
“Ne düşündün, Tom? Ne?” Ayağa kalkıp Tom’a
yaklaştı. “Onu yeniden elde etmem için bana yardım edeceksin.”
“Ne? Na.. nasıl?”
“Şu an bir planım yok ama olacak.” diye
mırıldandı Kristen.
“O hala Ela’yı seviyor, bu konuda bir şey
yapamayız ve daha fazla burnumu sokmak istemiyorum. Hayatını yeterince berbat
ettim.”
Kristen çılgına dönmüştü, kendini güçlüke
sakinleştirip Tom’a döndü.
“Robert’ın yaptıklarından haberi var mı Tom?
Affetti mi seni?” dedi sinsice gülümseyerek.
Tom çaresizce başını iki yana salladı, Kristen’in
gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı.
“Ve eminim ki sen onun bunları öğrenmesini istemezsin.”
Alaycı ses tonu bir anda ciddileşti.
“Bana yardım edeceksin! O kızı Robert’tan
uzaklaştırmam için, yardım edeceksin.”
“E..Elayı mı? Kristen, Ela’nın Rob’un
etrafında dolaştığı falan yok, kız Robert’ı hatırlamıyor bile.”
“Ne?”
dedi Kristen, öğrendiği yeni bilgi ilgisini çekmişti.
“Ela, hafızasını kaybetmiş Kris, ne Robert’ı
ne de en ufak bir şeyi hatırlamıyor.”
“Ya.” dedi Kristen az önce gözlerinde dolaşan
gri bulutlar hızla aralanmaya başladı.
“Güzel.” dedi Kristen koltuğa yeniden rahatça
yerleşirken ve ekledi. “Şimdi bana bildiğin her şeyi anlat.”
Tom, Kristen’e büyük bir koz verip
istediklerini yapmak zorunda kaldığı için yeniden küfretti kendine ama şimdilik
onu engelleyemezdi, çaresizce bildiklerini anlatmaya başladı…
---
Ela, bütün gün Robert’ı ve sabahki
konuşmalarını düşündü. Zihnini meşgul etmek için ne kadar uğraştıysa da,
defalarca onu hayal ederken yakaladı kendini. Suçlu hissediyordu, Josh’a karşı
dahası Angie’e karşı suçlu…
Kafasında dönüp duran düşüncelere öyle
dalmıştı ki, çıkış saatinin geldiğini bile fark etmedi.
“Tüm gün çalışmak yetmedi galiba, geceyi de burada
geçireceksin.” diye kıkırdadı Melanie. Melanie, çıtı pıtı, yemyeşil gözlerinden
her zaman neşe fışkıran bir kızdı. Kitabevindeki ilk günlerinden beri Amy’e çok
yardımcı olmuştu.
“Dalmışım M. yarın görüşürüz.” dedi Amy,
kızın neşesine karşılık vermeye çalışarak.
Hava çoktan kararmıştı, Amy sonunda kitabevinden çıkıyordu ki telefonu çalmaya başladı. Tanımadığı bir numara
arıyordu, birkaç saniye boş gözlerle ekrana baktı ve meşgul tuşuna basıp
telefonu çantasına geri attı. Ama henüz iki saniye geçmemişti ki telefon
yeniden çalmaya başladı. Güçlükle çantasının içinden bulup, sıkıntıyla bir
nefes aldı… Cevaplama tuşuna bastı…
DREAMELLA
Not: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
Bu güzel hikayeye en başından bilmediğimden henüz yorum yapamıyorum ama kalemine sağlık diyorum çok ilginç olduğu belli, inşallah yayınevlerinin ilgisini çekersin. Sevgiler....;)
YanıtlaSil:) O kadar iyi olduğunu düşünmüyorum ama bakalım hayırlısı. Kim istemez ki böyle bir şeyi :D İyi dileklerini için çok çok teşekkür ederim.
SilDream, bu seri bitmiş şekilde mi, yoksa yazdıkça mı ekliyorsun?
YanıtlaSilTom karakterini seviyorum ya! Az kulak versin ona :)
Uzun bir öpücük hee, ilahi sen, nasıl oluyor o :)
Robert’in jeton geç düşüyor galiba ;)
O baş ağrısı kimde yok ki, bana da başına… demesin he!
‘Robert Ela’ya aşıktı ve Ela zaten Amy’di.’ kilit nokta :) Amy’de koç mu acep? :)
Robert çok açık veriyor yaa, hep bir panik sanki :)
Kristen’e duygularım karışık, bazen gıcık oluyorum bazen üzülüyorum :)
Ta da ta daaa Krsiten dondu kaldı! Oh, piiiiiis Kristen, küfürbaz :)
Ve ortada kalan ve akıllanan Tom ama çok geç verdi kozu bir kere! Garip, ne çekti ne çekecek!
Çakal, sinsirella Kristen!
Tel geldi, bölüm bitti :(
Aslında bitmiş bir hikaye bu ben zaman zaman (aklıma estikçe ekliyorum) Uzuunn uzuuunn oluyor o nefessizlikten ölmeyecek kadar :D
SilRobert biraz saf doğru diyorsun :) Tom'un da kendine göre kötülükleri de var tabi ama sonra çıkacak :) Kris'i bende sevmiyorum ne yalan söyleyeyim kendim yazıp kendimin sinir oluyorum hehe.
Okuduğuna çok sevindim bölümler biraz uzun farkındayım ama yazarken bu şekilde yazmıştım şimdi yayınlarken bölmek istemedim doğrusu :)
Okunmayacağını düşünsem de yayınladım ama sen okumuşsun çooookkk çookk mutlu oldum :)
Neden okunmasın canım, ne güzel yazıyorsun!
SilUzunluktan yana sıkıntım yok, sonunu merak ettiğimden sordum, anlık mı yazıyorsun yoksa bitti mi diye yani :)
:) Ne bileyim, yazdıkları insana güzel geliyor da karşıdaki ne düşünür bilemiyor :) Çok çok teşekkür ederim gerçketne çok mutlu oldum :)
SilNe güzel birsey yazmak....
YanıtlaSilGüzel ve sürükleyici bir hikayeye benziyor, bastan okumak lazim. Uzun nöbet gecelerimden birinde okurum insallah bir ara, yoksa böyle bölümleri gördükce merak ederim ben basini:) Ellerine saglik.
Çok teşekkür ederim, bir şeyler yazmaya çalışıyorum işte elimden geldiğince. Okunmaz sanıyordum ama böyle yorumlar alınca çok mutlu oluyorum. Çok teşekkür ederim.
SilKim aradı ki merak ettim şimdi. Bakalım hayal gücün karşımıza kimi çıkaracak? ;)
YanıtlaSil:) Okuduğuna çok çok sevindim gerçekten, bakalım kim aradı?
Sil