BÖLÜM
11: KÖRDÜĞÜM
Robert, direksiyonu sımsıkı tutmuş bir an
gözlerini kırpmadan hastanenin çıkış kapısını izliyordu. Tom, huysuzca
söylendi.
“Kristen, bir mesaj daha göndermiş. Kendi
evine gidiyormuş, eminim çok sinirlidir.”
Robert, tepki vermedi. Hastaneden çıkıp, o
koltuğa oturduğundan beri bir kez bile konuşmamıştı.
“Dostum, gitmeyecek miyiz?”
Robert sonunda başını çevirip Tom’a baktı.
“Şurada bir taksi durağı var, eğer
istiyorsan sen gidebilirsin.” dedi ve kapıyı izlemeye geri döndü.
Dakikalar sonra Tom, umursamaz bir tavırla
telefonuyla oynarken söylendi.
“Sence, Mary aptal biri mi?”
“Ne?” dedi Robert, gene ne saçmalıyorsun
bakışıyla.
“Diyorum ki, Ela sence hastaneye bu kapıdan
mı girdi?”
Robert kocaman açtığı gözlerini bir saniye
kadar Tom’a dikip, hızla arabayı terk etti. İkinci kattaki odaya ulaştığında,
tıpkı tahmin ettiği gibi oda boştu. Koşarak acil kapısına yöneldi ama orada da
kimseyi bulamadı. Sonunda aklı başına gelip de bir görevliyle konuştuğunda,
yaklaşık yarım saat önce hastaneden ayrıldıklarını öğrendi ve ne kadar ısrar
ettiyse de bunun dışında başka bir bilgi alamadı.
Öfkeyle arabaya geri döndüğünde Tom aynı
rahatlıkla yüzüne bakıyordu.
“Neden daha önce söylemedin?”
“Çünkü bu gece, kendini yeterince aptal
konumuna düşürdün. Kız seni istemediğini söylüyor sen hala ona ulaşma
derdindesin.” diye cevap verdi Tom.
“Ela’la konuşamadım bile.” diye üsteledi
Robert.
“Dostum, Mary onun en yakın arkadaşı, neden
sana yalan söylesin?”
Robert başını salladı. “Bilemiyorum Tom ama
bazı şeyler var, kafamda bir türlü oturtamadığım bazı noktalar.”
“Neresini anlamadın? Yeni birini bulup onunla
evlenme arifesinde olduğunu mu? Yoksa
seninle yüzleşecek kadar cesareti olmadığını mı? Ya da daha kötüsü sana iki kelime edecek
kadar bile değer vermediğini mi? Takıldığın nokta hangisi?”
“Neden bu kadar acımasızsın?” dedi Robert
hüzünle.
Tom, biraz duruldu. “Dostum, ben sadece senin
iyi olmanı istiyorum. Tıpkı onun gibi hayatını kurup mutlu olmanı istiyorum.”
“Ben onsuz nasıl mutlu olurum?” dedi Robert
fısıltıyla.
Tom, gözlerini devirdi. “O yaptıysa, sen de
yapabilirsin!”
Robert birkaç dakika hiç konuşmadan öylece
oturdu. Sonunda ağzını açtığında, dudaklarından dökülenler zihninde dönüp duran
düşüncelerin istemsiz dışa vurumuydu.
“Bebeğim, bebeğimizi öldürmüş! Nasıl yapar
bunu nasıl? Onu hiç tanımamışım… Acımadan yok etmiş…bebeğimi… bebeğimizi…”
Tom sıkıntıyla söylendi. “O aptal bloğu
nereden buldun bilmiyorum ama iyi oldu. Gözünde büyüttüğün kızın, aslında ne
olduğunu anlamış oldun.”
Robert, Ela’ya kızıyordu ama yine de ona
söylenen her söz, içini acıtıyordu. “Blog...”
dedi düşüncelerinden sıyrılıp ve sonra da “Angie!”
Hızla telefona sarıldı.
“Ne oldu dostum, kimi arıyorsun?” Robert cevap
vermedi, sabırsızca telefonun açılmasını beliyordu “Hadi Angie aç şu telefonu,
ne olur aç!” diye söylendi ve sonunda istediği oldu.
“Efendim?” dedi Robert’ın nefesini kesen
ses…
“E… Ela?”
Amy, Robert’ın sesini duyduğunda
heyecanlandı; telefonu kapatmak istedi ama içinden bir ses şiddetle karşı
çıkıyordu bunu yapmasına.
“Ela! Ne olur, kapatma. Dinle beni, sadece
bir dakika dinle. Beni duyuyor musun? Ela?”
Amy, nefesini tutarak dinliyordu Robert’ın
söylediklerini, o da bir şeyler söylemek istedi ama sesini kaybetmişti sanki.
Bu sırada Josh odaya geri döndüğünde panikledi.
“Ben, Ela değilim.” dedi bir çırpıda ve
telefonu kapattı.
Robert, duydukları karşısında şok olmuştu.
Yeniden arama tuşuna bastı ama bu kez telesekretere ulaştı.
“Ela, ne olur beni ara. Seninle konuşmak
zorundayım, söz veriyorum sadece birkaç dakika. Beni ara!”
Robert telefonu kapatıp Tom’a döndü, yüzü
bembeyazdı.
“Ne oldu? Ne dedi?” Robert, konuşmadan öylece yüzüne bakıyordu.
“Sana soruyorum, ne dedi?”
“Hiç… Sadece, sadece…” Robert cümlesini
yarıda kesip yeniden telefonu eline aldı.
“Sadece, ne Rob? Sadece, ne?” Robert aradığı
kişiyle konuşmaya başlamıştı bile.
“Nick, dostum. Bu saatte uyandırdığım için
üzgünüm ama acil olmasa inan aramazdım.”
“Önemli değil Rob, ne oldu? Bir sorun mu
var?” dedi Nick uykulu sesiyle.
“Sana bir numara vereceğim, kime ait olduğuna
ve özellikle adresine ihtiyacım var.”
Tom araya girdi. “Saçmalama dostum.” Ama
Robert, numarayı vermeye başlamıştı bile.
“Çok teşekkür ederim Nick, biliyorum çok geç
ama bekliyorum.”
“Tamam R. bu gece için söz vermiyorum fakat
yine de bir şeyler yapmaya çalışacağım.”
“Tamam, dostum görüşürüz.” Robert, telefonu
kapatır kapatmaz Tom söylenmeye başladı.
“Ne yapacaksın? Gidip kapısına mı dayanacaksın?”
“Evet, öyle yapacağım ve sen gelmek zorunda
değilsin!”
Tom huzursuzca kıpırdandı.
“Sana ne dedi?”
Robert, düşünceli bir ifadeyle “Bana… Ben Ela değilim. dedi.”
“Senden kurtulmayı kendi ismini reddedecek
kadar çok istiyor ha?” diye kıkırdadı Tom.
“Kapa çeneni, Tom!”
Dakikalar geçmek bilmiyordu.
Robert, Nick’ten gelecek haberin olumlu
olmasını ne kadar istiyorsa; Tom’da herhangi bir şey bulamamasını o kadar çok
diliyordu. Sonunda telefon çaldı.
“Nick, dostum?” dedi Rober heyecanla.
“Ah, Rob bana borçlusun bunu unutma.” Sesi
hala uykulu geliyordu ama az öncekinden daha canlıydı.
“Ne istersen.” dedi Robert.
“Bu kadar önemli yani?”
“Evet.”
“Tamam, telefon Amy Moore adına kayıtlı.”
“A.
Moore” diye geçirdi içinden Robert, demek ki o blogdaki okuduğu yazıları
Ela yazmıştı.
“Ve adresi de… yazıyor musun?”
“Bir saniye Nick.” Robert bir kalem
bulabilmek için biraz arabayı aradı sonra Tom’un elinde tuttuğu telefonu çekip
aldı.
“Tamam, şimdi yazıyorum.”
“ 7709 Telegraph Road, Montebello CA 90640, Spring Apartment. Hangi
daire olduğunu sen bulursun artık, sadece bunlara ulaşabildim. ” Nick birkaç
saniye bekleyip ekledi.
“Yazdın mı?”
“Evet, dostum sağol bunu unutmayacağım.”
“Unutmasan iyi edersin.” dedi Nick neşeyle.
“Görüşürüz.”
Robert telefonu kapatır kapatmaz arabayı çalıştırdı.
“Dostum, çok geç oldu.” dedi Tom.
“İnmek ister misin?” diye sordu Robert gaza basmadan önce, Tom ise
karşılık vermedi.
Yaklaşık yirmi dakika sonra arabadan indiklerinde, Tom hala Robert’ı
vazgeçirmeye çalışıyordu. Robert hızla apartmanın kapısından girdi, zillerin
üzerindeki isimlere bakarak yürümeye devam etti. Üçüncü kata geldiğinde zilin
üzerinde “Mary Rosefield” ismini
görünce durdu.
Az sonra zile bastı, bir kez daha ve bir kez daha…
Kapıyı panikle Angie açtı ve karşısında Robert’ı görünce daha da
heyecanlandı. Robert kapıyı iterek içeriye girdi, öfkeyle söyleniyordu.
“O nerede? Ela, nerede?”
Angie, bir yandan deli gibi odaları arayan Robert’ı durdurmaya uğraşıyor
diğer yandan da söylediklerini anlamaya çalışıyordu.
“Ne diyorsun sen? Lanet olsun Ela’da kim?”
Robert ona cevap vermeden hızla tüm odaları
tarıyordu, sonunda sıra Amy’nin odasına geldiğinde içeriye girer girmez eşyalarına
sinmiş kokuyu tanıdı ama oda boştu…
Yatağın üzerine saçılmış kıyafetlerden birini
alıp kokladı.
Bu sırada odaya giren Mary, şaşkınlıkla
gözlerini açtı.
“Yine mi sen? Nasıl buldun burayı?”
“Sadece bir kez soracağım.” dedi Robert
kararlılıkla. “Ela nerede?”
“Burada değil.” dedi Mary.
“Bunu görebiliyorum, sana nerede olduğunu
sordum!”
Mary’nin gözleri acımasızca parladı.
“Sevgilisiyle beraber. Sevgili, bu kelimenin anlamını biliyor musun? Çok
yakında eşi olacak kişiyle beraber!”
Robert yüzüne sert bir yumruk yemiş gibi
hissediyordu aslında tüm bu sevgili saçmalığının farkındaydı ama böyle açık
söylenince…
“Onu aradım.” dedi sonra.
Mary panikledi. “Ne? Nasıl?”
“Aslında Angie’yle konuşacağımı düşünmüştüm
ama telefonu Ela açtı.”
“Ona ne dedin?” Robert tek kelime etmeden
yüzüne baktı, Mary sabırsızdı. “Sana ona ne dedin dedim!”
“Hiç, hiç bir şey… Sesimi duyunca, hemen
telefonu kapattı.”
“İyi.” dedi Mary, rahatlamıştı.
“Ama o bana bir şey söyledi.” Robert
gözlerini Mary’e dikmişti.
“Ne?”dedi Mary.
“Bana, Ela olmadığını söyledi.” Robert,
Mary’nin hareketlerinde bir gariplik arıyordu ama Mary bunu çok rahat karşıladı
ve geniş gülümsemesiyle cevap verdi.
“Demek senden kurtulmak için böyle söylemek
zorunda kalmış. Şimdi inandın mı seni istemediğine?” Mary, doğal olmayı
umuyordu ama çok gergindi.
“Telefon Amy Moore adına kayıtlı ve hepiniz
ona bu şekilde hitap ediyorsunuz!” Robert bir an gözlerini kızın üzerinden
ayırmıyordu, Mary söyleyecek bir şey bulamadı.
“Sırf beni istemediğini söyleyemediği için mi
değiştirdi tüm kimliğini? Buna inanmamı mı bekliyorsun Mary!”
Mary tamamen köşeye sıkışmıştı ne diyebilirdi
ki şimdi? Çaresizce Tom’a baktı ama belli ki bu kez onunda bir planı yoktu.
“Sana hiçbir şey açıklamak zorunda değilim!”
dedi sonunda.
“Evet, bana her şeyi açıklayacaksın. Hem de
şimdi!”
“Angie, polisi ara.” dedi Mary.
Robert rahat bir ifadeyle yatağın üzerine oturdu.
“Tamam ara. Bende sevgilimi benden kaçırdığınızı anlatırım tabi şu Amy Moore
olayını da atlamadan. Hangimizin başı daha çok ağrır acaba benim mi yoksa sahte
kimliği buldukların da sizin mi?”
“Sahte kimlik falan yok!” dedi Mary öfkeyle.
“Amy Moore kim o zaman?”
Mary o kadar sinirliydi ki, Robert biraz daha
konuşursa hiç düşünmeden üzerine atlayabilirdi.
“Neden bu kadar ilgileniyorsun ki? Amy
hamileyken..”
Robert sözünü kesti. “Ona Amy demeyi kes!”
Mary bir nefes aldı. “Ela hamileyken ve sen
bir sürtüğü ona tercih edip, onu yapayalnız bıraktığında hiç umurunda değildi!”
“Ben kimseyi ona tercih etmedim, anlamıyor
musun? Ben onu çok sevdim…sadece sevdim.” Robert’ın derinindeki hüzün hızla
yüzeye çıkıp gözlerini gri bir gölge gibi kaplamaya başladı. Mary an an
görebiliyordu ondaki değişimi, “Yoksa
gerçeği mi söylüyor?” dedi kendine. “O
bir oyuncu seni salak, o bir oyuncu!”
diye ekledi sonra.
“Geçen iki buçuk yıl boyunca seni takip ettim
Robert, hakkında çıkan her haberi usanmadan okudum. Ela gözlerimin önünde ağır
ağır biterken, ben senden bir ışık görürüm umuduyla hep bekledim. Ama yoktu…
sen o aptal dünyandaki ışıklar altında mutluydun ve şimdi tam Ela’da kendine
bir hayat kurmak, mutlu olmak üzereyken her şeyi berbat etmek için yine
karşımdasın. Buna izin vermeyeceğim Robert, beni duyuyor musun? İzin
vermeyeceğim!”
Robert, Mary’e doğru bir adım attı.
“Neyi biliyorsun Mary, neyi? Gecelerce hiç
uyumadan onu düşündüğümü, nedenini bilmeden bir anda kayboluşunun suçluluğuyla
kendimi nasıl yediğimi biliyor musun?
Kaç kere rüyamda tam ona ve bebeğimize sarılacakken uyandığımda göğsüme
saplanan acıdan haberin var mı? Gelen her saçma ihbarı önemseyip ona yeniden
kavuşurum umuduyla nasıl heyecanlandığımı biliyor musun? Söyle bana neyi
biliyorsun sen? Bu yüzden bana Ela’nin çektiklerinden bahsetme. Bir gün bana
hayatımda duymak istediğim en güzel haberi verip ardından çekip giden bir
insanın nasıl acı çektiğinden bahsetme!” Robert kendini halsiz hissediyordu, yavaşça
Amy’nin yatağına oturdu.
Mary, öylece Robert’a bakıyordu o kadar
içten konuşuyordu ki, Amy’i istemeyen bir adamın bu şekilde konuşabileceğine
inanamıyordu. Belki de Robert haklıydı onun bir suçu yoktu ama kimdeydi suç? Bu
sırada gözleri, bembeyaz kesilen Tom’a kaydı, gözlerine bakmaya çalıştı ama Tom
ısrarla ondan kaçıyordu. Elindeki sıcaklık dikkatini dağıttı.
“Mary, yalvarıyorum. Eğer beni gerçekten
istemiyorsa söz veriyorum sana, tek bir sebep sormadan çekip gideceğim. Ama
onunla birkaç dakika konuşmama izin verin, ne olur.”
Mary hayattaki tesadüflere hiç inanmamıştı ve
evren bu kadar sık kesiştiriyorsa yollarını söyleyecek bir şeyi olduğundan
kesinlikle emindi, o da artık önünde durmamaya karar verdi…
Kararlılıkla Robert’a baktı. “Bana gerçeği
söyle Robert, Ela’ı bırakmayı bir kez bile olsun aklından geçirdin mi?”
Robert hayatında duyduğu en saçma soruyu
sormuş gibi baktı Mary’nin yüzüne.
“Yani bana nefes almayı kesmeyi düşünüp
düşünmediğimi mi soruyorsun?” Mary bir an dalga geçtiğini sandı ama Robert çok
ciddi görünüyordu.
“Gerçeği dedim.”
“Sana her şeyin üzerine yemin ederim Mary, en
değerli varlığım üzerine yemin ederim. Tom’a sor, o biliyor her şeyi. Nasıl
olduğumu, neler yaşadığımı en iyi o biliyor.”
Mary, Tom’a baktı bir an göz göze geldiler. Bir
yapbozun parçaları gibi oturdu düşünceleri tek tek yerlerine, Mary gözlerini
kıstı. “Robert’ın hiç bir şeyden haberi
yok, değil mi?” dedi içinden, Tom
bu sırada suçlu gözlerini kaçırdı.
“Tom benim en yakınım Mary, tıpkı sen ve Ela
gibi. Kendimi kaybettiğim anlarda hep o vardı yanımda…” diye devam etti Robert.
“Zavallı Rob, keşke bilseydin…” dedi içinden ama ona bir şey
söylemedi. Artık Robert’a inanıyordu Mary, ona her şeyi anlatmalımıydı
bilmiyordu ama ona inanıyordu.
“Mary, yalvarıyorum.” dedi Robert tekrar.
Mary biraz daha Robert’ı izleyip “İçeriye
geçelim.” dedi ayağa kalkarken. “Ben de birer kahve yapayım, belli ki uzun bir
gece olacak…”
10. bölümün etkisinde ;)
YanıtlaSil:D Şimdi bakıyorum da biraz uzun olmuş sanırım :)
SilDreamella ben bir yere yorum yazmıştım ama nereye yazdım sana yollamadım mı anlamadım ki :( bölümler mi karıştı bilemedim Amy ile Robertin aşkı bir tarafta Ela ne çekti be dediğim Tom vardı :)
Sil:D 10. bölüme yazmışsın okudum.
SilEee sondan başlarsam böyle olur, çorba edicem galiba en iyisi baştan alayım ben :)
Silhehe olsun seninki de farklı bir taktikti :D
SilBu arada Hürlist olayını bende denedim hata veriyor belki sistemlerinde bir bozukluk vardır ;)
SilTamam canim sagol sanırım bir problem var. Neyse sonra denerim :)
SilGüzel bir hikaye olmuş devamlarını okuyacağım :) ilk bölüm nasıl başlamış bakalım :) Bura da arka plan resmin çok hoşuma gitti :) emeğinize yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilSelamlar, beğendiğinize çok sevindim. Kendi çapımda bir şeyler yazıyorum işte :D
Silhıım ivit bunları toptan okuycam da evet ya baksanaaa mesela bu bölüm iki bölüm olsaydı yaaaa çok uzun ivit :) ikiye böl işteeee. :)
YanıtlaSilEvet biraz uzun olmuş hakikaten ama bu şekilde yazmıştım wordde bu kadar uzun görünmüyordu :D
Silsana dicektim zaten yaaaa sen iyi yazıyosun yaaa yeni de yazabilirsin bak sende bi dolu öykü de var. katıl işteeeee. elin alışır yazmaya böyle şeylereee :)
YanıtlaSil:) Evet güzel bir yarışma aslında ama bakalım inş. o güne kadar bir şeyler yazabilirsem katılmayı isterim çok.
SilÇok iyimiş ya baştan başlıcam ben de severim böle gizemli şeyleri du bakalım :)
YanıtlaSilÖzellikle hikayelere yorum alınca çok mutlu oluyorum. Umarım zamanının olur ve okuyabilirsin. ve ben de güzel yorumlarını okuyabilirim.
Sil