BÖLÜM 1: UYKULARIN DOĞUSU/ yoklar fısıltısı
Tom, bedenini
ağır bir top gibi dağınık yatağın üzerine bırakırken aldığı nefesi huzursuzca
geri verdi. Uzun zamandır bu konu hakkında endişelenmeyi kesmişti, ama yine
oluyordu işte. Tam her şey düzeldi, sevgili arkadaşının (ve tabi dolayısıyla
kendisinin) hayatı düzene girdi demişken; her şey yeniden en başa dönüyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın hep aynı
yere ulaştığı lanet bir labirent gibi…
Elindeki kitabı gürültüyle kapatıp
doğruldu, gözlerini arkadaşının telaşlı
bedenine sabitledi ve sıkmaktan kamaşan dişlerinin arasından tıslar gibi
konuştu:
“Yeter artık Robert, yeter! Anlamak
istemediğin ne bilemiyorum ama neredeyse iki buçuk yıl oldu. Ve bunca zaman
boyunca gelen her saçma ihbarı değerlendirdin. Ama yok işte, yok! gitti! Seni
istemedi ve gitti”
Robert birbirine girmiş giysilerle dolu
gardrobdan gri bir tshirt alıp Tom’a doğru döndü. “Biliyorum.” demek istedi
“Biliyorum, ama…” Tom, arkadaşının içindeki fırtınadan bi-haber değildi. Ama
biliyordu ki, ne kadar derin kanarsa o kadar kalın kabuk bağlayabilirdi:
“Bir gün onu, göbekli kocası ve sana
benzemeyen çocuklarıyla bulduğunda ne kadar haklı olduğumu anlayacaksın.” Aslında
bunu sırf ortamı yumuşatmak için söylemişti ama pek başarılı olduğu
söylenemezdi.
Robert'ın gözlerini bir anlığına esir alan gölge
aynı hızla terk etti yerini, elinde tuttuğu t-shirtü koklayıp burnunu kısarak
Tom’un üzerine fırlattı.
“Madem yanımda olmayacaksın, bari bir işe
yara da şunları yıka.”
Robert’ın söylediklerini ciddiye almaması
onu daha çok kızdırıyordu, ama bunca zamanlık tecrübelerinden bildiği bir şey
vardı ki; ne söylerse söylesin asla onu kararından döndüremeyecekti.
“Bilmem farkında mısın ama o benim t-shirtüm,”
dedi bir şey söylemiş olmak için.
Robert çoktan giyinmiş, arabanın
anahtarlarını cebine atmaya çalışıyordu. Gülerek Tom’un omzuna vurdu ve ekledi:
“Üzgünüm dostum ama bu leş gibi koktuğu
gerçeğini değiştirmiyor.”
Tom’un dudakları istemsizce yukarıya kıvrıldı,
arkadaşı tam kapıyı kapatmak üzereyken kendi kendine söylendi.
“Biz iki küçük aptal sıçanız…”
Robert aralık kapıdan başını uzatarak
gülümsedi:
“Hayır, sıçan olan benim. Sense, bunu
inatla reddeden aptal insan arkadaşımsın. Ama bak, aptal olduğun kesinlikle
doğru.”
Tom’un elindeki kitap kapıya sertçe
çarptığında koridordan Robert’ın kahkahası duyuluyordu. “O da eskisi kadar
ciddiye almıyor.” dedi içinden, “En azından bu iyi bir gelişme.”
***************************************************************************
“Bir tane daha.”
Barmen endişeli gözlerle Robert’ı süzerken,
artık geleneksel hale gelen bu ritüelin gerçekleşme sebebini adı gibi biliyordu
aslında.
“Hadi!” diye üsteledi Robert, neredeyse düşmek
üzereydi ama birkaç kadeh fazla içebilmek için gösterdiği insanüstü çaba, merakla
kendisini inceleyen gözlerde buruk bir his yaratıyordu. Güçsüzdü, zayıftı… Daha
birkaç saat önce birçok kızın peşinden koştuğu adamdan eser yoktu şu anda.
Sabırsızca bara vurdu.
“Hadi, dedim. Neyi bekliyorsun?”
Tom, arkadaşının yorgun ve sarhoş bedenini,
omuzlarından tuttu. “Tamam, Jose teşekkürler.” dedi barmene. Robert kendisine
dokunanın kim olduğunu görmek için ani bir refleksle dönünce dengesini
kaybetti, neyse ki arkadaşı yardımına koşmak için tam zamanında davrandı.
Yokluğun soğuk dehlizinde yolunu
kaybetmiş ruh, karanlığına uzatılan tanıdık eli görünce gülümsedi:
“Tom, sendin demek. Otur ve benden bir
içki iç.”
“Tamam, dostum bu gecelik yeter, hadi artık
geri dönelim.” dedi Tom, arkadaşını kaldırmak için boş bir çaba sarf ederken. Ama
Robert, mızmız bir çocuk gibi onu itti ve bakışlarındaki kararlılık sesinde
hayat buldu:
“Ben hiçbir yere gitmiyorum. Sen de ya
otur benimle bir içki iç ya da canın nereyi istiyorsa oraya git!” Bu kez sert
bakışları zavallı barmene yöneldi “İçkim nerede kaldı?”
Tom çaresiz bir tavırla yandaki tabureye
çökerken, başıyla barmeni onayladı.
“Bana
da… duble bourbon.” Robert’a bakıp, gözlerini devirdi “Sek olsun.”
Bazen konuşmadan sadece beklemek binlerce
sözcükten daha fazla güven verirdi karşıdakine. Neden sonra yine Robert bozdu
bu gizli anlaşmayı. Parmakları kadehin camdan bedenini okşarken, her bir harfi
omzuna tonlarca yük bindiren kelimeler ağır ağır döküldü dudaklarından:
“Bizim… bir bebeğimiz olacaktı.” Barın loş ışıkları altında, keskin bir ustura
gibi parladı kelimeler. Daha fazla sustu Tom. Sustukça anladı ve anladıkça, farkındalığı
her seferinde biraz daha şiddetlenen baskısıyla çarptı yüzüne, defalarca.
Yanlıştı, en başından beri yanlış!
Robert, kendinin bile duymakta zorlandığı
sesiyle devam etti:
“O gün, beni aradığında öyle heyecanlıydı
ki… Her kelimesi aklımda, sesinin tonu… Saçma sapan bir sürü şeyden bahsetti
önce.” Acı bir tebessümle aralandı dudakları. “Doğru kelimeleri bulabilmek için
her zaman bunu yapardı… Thomas, ben... hamileyim. dedi sonunda… ”
İçkisinden bir yudum alıp, sıkıntıyla
nefesini geri verdi: “Şok olmuştum, tek kelime edemedim. Ne kadar mutlu
olduğumu söyleyemedim ve o gün…”
“Çekip gitti.” dedi Tom düşünmeden
söyleyivermişti iki kelimeyi.
Robert’ın gözlerindeki mavi hareler bıraksa
hiç zorlanmadan kendisiyle birlikte tüm dünyayı yakabilirdi.
“Kayboldu!” dedi sert bir vurguyla. “Ela
kayboldu.”
Tom arkadaşının alevini bilirdi, kimse
kolay kolay öfkelendiremezdi onu, ama bir kez yanmaya başladı mı o ateş
etrafında ne varsa acımadan yakıp küle çevirirdi.
“Affedersin.” dedi sadece ve boşalan
bardağını barmene gösterdi. Bu gece sarhoş olmak için en iyi zamandı belki de…
Su gibiydi Robert, bazen taştı önüne ne
çıktıysa yıkıp geçti acımadan; bazen duruldu, anlattıkça sakinleşti. Anlattıkça
her şey somutlaştı sanki bir rüyanın ete kemiğe bürünmesi gibi. Bunca zamandır
hiç kimseye söyleyememişti içindekini, hatta kendini bile inandırmaya
başlamıştı hayal gördüğüne. Sanki sussa, adını hiç söylemese bir daha yavaşça
çekip gidecekti içinden, tıpkı hayatından çekip gittiği gibi.
Güçlü görünürdü, en azından öyle olduğunu
sanmıştı. Tüm o kaosun içinde, bazen unuttuğu da olurdu aslında. Ama ne zaman
ki dönse yatağına, ne zaman ki koysa başını usulca yastığa; pusuya yatmış tüm düşünceler üşüşürdü başına.
Tom
bin bir güçlükle onu yatağına yatırdığında, Robert neredeyse sızmak üzereydi. “Biliyor
musun, belki de bir yerlerde bir oğlum vardır ya da bir kız. Evet, tıpkı
annesininkilere benzeyen büyük kahverengi gözlere sahip, minik bir kız.” Sesi
gittikçe derinleşti, uyumadan önce mırıltı halinde son bir cümle döküldü
dudaklarından. Tek bir cümle, oysa ne kadar da kolay özetlemişti çaresizliğini:
“Sence biraz da olsa bana benziyor mudur?..”
Tom bir karabasan gibi gittikçe benliğini
saran sıkıntılı hisle baktı arkadaşına.
“Eminim, dostum. Eminim ki benziyordur.”
diye mırıldandı.
DREAMELLA
NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
DREAMELLA
NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
Hikâye yazmayı severim, fırsat buldukça yada aklıma bir söz, konu geldikçe ya kenara not düşerim yada üşengeçliğimi üzerimden silkeleyip bilgisayarın başına oturur, karalarım. Romantizmden ziyade, polisiye, fantastik, aksiyon, gerilim türünü sevdiğimden daha ilk cümlen beni olaya kilitledi. "Kim kayboldu, ne oldu. Acaba olay nasıl derinleşecek" diye kendimi sonraki satırlarını okurken buldum. Karakterleri sevdim. Tom ile Robert'ın dostuluğu, oldukça derin, öyle ki; yerine geldiğinde ufak çaptaki didişmeleri olsun, (mesela tişört konusu yüzümü güldürmüştü. Arkadaştan ziyade iki kardeş gibiydiler.) yerine geldiğindeyse ona desteği, şimdiden bu iki karaktere oldukça ısındım. Bilhassa Tom'a. Diğer bölümleri henüz okumaya fırsat bulmadım, açıkçası hikâyenide fark ettim lâkin bir bayram çocuğu havasında "Dreamella'nın öyküleri mi varmış" diye sayfayı biraz heyecan biraz ise merakla açtığımı bilirim. İlgi çekici bir konusu var. Ela'nın başına gelenleri merak ettim tez vakitte diğer bölümleri de okuyacağım. Özellikle öyküde benim en çok hoşuma giden kısım sonları oldu. Başlarında olaylar çok hızlı geçip karakter analizi repliklerle sunulsa da yine de karakterlerin hislerini gayet hoş yansıtılmıştı, ama son kısımda Robert'ın ruh halinde ki çöküntü, kederi bir ayn görevi görmüşçesine yansırken hislerini de bir o denli derin işlemişsin. Bundan en çok sevdiğim son paragraflar oldu. Emeğine vede kalemine sağlık Dreamella.
YanıtlaSilYorumunu gördüğümde çok heyecanlandım, hikayeyi yayınlıyorum ancak birilerinin okuyabileceğini düşünmemiştim :) Tıpkı senin gibi bir şeyler yazmayı seviyorum, kendi çapımda işte :) ve yine tıpkı senin gibi fantastik, gizem konuları daha çok ilgimi çekiyor. İlk yazdığım "Şizofren Aşk" biraz daha benim tarzım aslında :)
SilBu bölümde kaybetmiş birinin ruh halini anlatmaya çalıştım, arkadaşları normal olarak devam etmesini istiyor çünkü uzun zaman geçti ama o bir türlü kabullenemiyor, yani iç konuşmaya pek müsait biri :D Ruh tahlili yazmayı seviyorum aslında ama bazen abartıyorum :p Bu yüzden dengelemeye çalıştım diyaloglarla artık en kadar oldu ne kadar anlatabildim bilemiyorum.
Okumana gerçekten çok sevindim. Eğer devamını da okuyabilirsen ben de yorumlarını merakla bekleyeceğim.
Kesinlikle devam edeceğim. Zaten yarım bırakma huyum yoktur, vede aklımda hikâyen ile ilgili (dediğim gibi meselenin içeriği, Ela'nın kaybolma sebebi) o denli soru takılmışken yarım bırakmam mümkün değil. Ayrıca abartmamışsın emin ol. :)) Kalbinden bir parça haline getirmiş birini kaybetmenin vermiş olduğu hüznü en donukunaklı ve bir o denli de ahsen biçimde yansıtmışsın, tekrardan emeğine sağlık ve Şizofren Aşk'ı da mutlaka okuyacağım. ^^
Silİlk seri olarak gördüğüm için "elimden tut, yoksa düşerim"e başlamayı hedeflemiştim lakin yorumunla Şizofren Aşk'a olan merak duygum arttı.
Tek okuyucum :) teşekkür ederim, Şizofren Aşk'ı ben daha çok sevmiştim kısa olduğu içindir belki :D Umarım devamını da beğenirsin, şimdiden merak ediyorum yorumlarını ve bir rica...
SilOkuduğunda lütfen düşündüklerini dilediğin gibi söyle yani olmamışsa olmamış de mesela. Ne yazık ki insan kendi yazdıklarını kör bir zevkle beğeniyor bazen, yazmayı seviyorum ama... bakalım nasıl yazıyorum :)
Şimdiden kocaman teşekkürler.
Aaa tek okuyucunun mu gizli takipçin de burada Alo!
YanıtlaSilÇok güzel daha yeni okunmaya başladım.Bakalım Ela'ya ne olmuş.Bende hikaye yazıyordum ama bıraktım ama devam edeceğim:)
(: Teşekkürler, zaman ayırıp hikayemi okuduğun ve de bu güzel yorumun için. Ben de senin hikayelerini okumayı isterim.
Sil