BÖLÜM
3: PARALEL YAŞAMLAR
Mary karanlık odada el yordamıyla yönünü
bulmaya çalışırken, bir şeylerin yolunda gitmediğini fısıldayan iç sesini
sıkıntıyla bastırdı.
"Amyyy, evde misin?"
Koridordaki ışığı yakıp arkadaşının odasına
yöneldi, bu saatte evde olmamasına imkân yoktu ama oda boştu... Kapının yanına
fırlattığı çantasını alıp, bir sürü ıvır zıvırın içinden güçlükle bulduğu
telefonun tuşlarına bastı. Telefon ısrarla çaldı, çaldı...
"Ah, Amy aç şu lanet telefonu!"
Huzursuzca evin içinde dolaşıyordu, neden
sonra koltuğun kenarındaki titreşime alınmış telefonu fark ettiğinde kalbi
yerinden çıkacak gibi hızlı atmaya başladı.
“Angie’yle beraberdir, tabi kesinlikle
onunladır.”
Angie ev arkadaşlarıydı ve cep telefonu
kullanmaktan ne yazık ki nefret ederdi. Ne yapacağını bilmez bir halde kimi arayabileceğini
düşünerek odasına yöneldi. Kendini sakinleştirmeye çalışırken, yatağının
köşesinde iki büklüm uzanmış gölgeyi gördüğünde panikledi, ışığı yakıp
arkadaşının yanına koştu:
"Amy, Amy!!"
Kızı
uzandığı yerden güçlükle doğrultmaya uğraşırken, sağanak bir yağmur gibi birbiri
ardına sıralıyordu kelimeleri:
"Amy, Amy iyi misin? Amy ne oldu? Beni
duyuyor musun, Amy?"
Arkadaşının yüzünü örten siyah saçlarını
geriye atmaya çalıştı, gözyaşı ve terden sırılsıklam olmuş yanaklarını
elleriyle sildi.
"Amy, lütfen cevap ver. Bana bak, Amy
beni duyuyor musun, bana bak!"
Amy, Mary’nin yüzüne bir kaç saniye boş
gözlerle baktı ve hemen ardından yeni bir ağlama krizi geçirmeye başladı. Bir
şeyler söylemeye çabalıyordu ama hızla aldığı derin nefesleri, kelimelerin
kopuk hecelerden öteye geçmesine izin vermiyordu.
"Tamam, tamam biraz sakinleş. Geçti,
her şey iyi olacak." dedi Mary sıkıca sarılırken.
Mary bu anın geleceğini biliyordu, fazla
güçlüydü Amy ya da güçlüyü oynamaya çok fazla odaklamıştı kendini. Bir gün
gardının düşeceğini biliyordu, ama yine de içten içe bunun hiç olmayacağını
ummuştu. Arkadaşının içindeki fırtınalardan habersiz değildi fakat Amy
sessizliğiyle öyle güzel örtmüştü ki her şeyi, Mary kendisinin bile buna
inandığından adı gibi emindi.
Tanıdık kolların huzuru çok geçmeden
tesirini gösterdi ve Amy'nin bedenindeki kasılmalar azalmaya, nefesi düzene
girmeye başladı.
"Dayanamıyorum."dedi sonunda,
kendinde yeterince güç bulabildiğinde.
"Dayanamıyorum Mary, her şey düzene
girdi derken bir anda çarptığım duvarlara dayanamıyorum. Neydim ben? Kimdim? Ne
yapardım? Bazen saatlerce düşünüyorum, saatlerce; hepsi kopuk birkaç küçük
ayrıntı. Kimin olduğunu bilmediğim sesler, yüzü sisler içinde bedenler… Ve o
rüya…. Hep aynı yerinde uyandığım rüya. Yemyeşil bir bahçe, rengârenk çiçekler
mükemmel kokuyor ama içimde tuhaf bir huzursuzluk var. Karşımda bir adam oturuyor,
yüzünü göremiyorum –Yapmalısın.-
diyor. Masadan kalkıp giderken arkasından koşuyorum. –Ne, ne yapmalıyım?- diye soruyorum, cevap vermiyor ve ben her
seferinde ona dokunamadan uyanıyorum.”
Hızla dönüp arkadaşının ellerini tuttu
"Mary bana yardım et, bu boşlukla yaşayamıyorum ne olur yardım et."
Gözyaşları yeniden süzüldü teklifsizce.
Mary, kucağında çırpınan arkadaşına daha
sıkı sarıldı "Geçecek." diyebildi sadece, emin değildi aslında ama
zaten hangi sözcük çare bulabilirdi ki yarasına?
“Bugün eve dönerken birilerine yardım
etmeye çalıştım, ama neredeyse benim yüzümden kaza yapacaklardı. Çok korktum
Mary, çok. Benim gibi olmalarından korktum, ama neyse ki bir şey olmadı. ” Amy
daha fazla konuşamadı, küçük bir çocuk gibi kollarıyla bacaklarını sarıp,
başını Mary’nin kucağına koydu.
Uzun bir süre öylece kaldılar, Mary bir
şeyler söylemek için ağzını her açtığında doğru kelimeler olmadığını anlayıp
sustu. Tek yapabildiği yanında olduğunu hissettirmekti, güvende olduğunu. Tam
bugünkü seansın nasıl geçtiğini soracaktı ki, konuyu değiştirmenin daha doğru olduğuna
karar verdi.
"Ne yapalım biliyor musun? Ben bara
gitmeyeyim ve şöyle güzel bir gece geçirelim seninle. Zaten bu gün işte çok
yorulmuştum." Amy, başını kaldırıp minnettar bakışlarını arkadaşının
gözlerine dikti. "İyi ki varsın."
"Hadi kalk, kalk. Git bir duş al,
Tanrım berbat görünüyorsun. Bu gece ava çıkıyoruz!!" dedi gülerek ve ayağa
kalkmaya çalışan Amy'nin kollarından tutup yardım etti.
“Ben de Ricardo’yu arayacağım, umarım onu
yine ektiğim için fazla kızmaz. Herhalde bardadır şimdi.”
Amy kendini ılık suya teslim ederken, kafasında
dolanıp duran düşüncelerden kurtulmaya odaklandı. Ve su yumuşak dokunuşlarıyla
bedeninden kayıp giderken tüm düşünceleri de itaatkar bir sadakatle beraberinde
sürükledi.
Duştan çıktığında taptazeydi artık. Özenle
seçilip, giymesi için yatağın üzerine bırakılmış elbiseye yüzünü buruşturarak
göz attı.
“Hadi, biraz çabuk ol.” dedi Mary, Amy’nin
çok iyi bildiği – ben bir haltlar karıştırdım.- gülümsemesiyle.
“İki sorunum var.” dedi Amy arkadaşına dönerek.
“Bir, ben bunu hayatta giymem.” Mary tam
ağzını açmak üzereydi ki Amy ondan hızlı davrandı.
“İki, yine ne yaptın?”
Mary’nin gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı,
eline aldığı siyah sırtı açık elbiseyi Amy’e doğru sallayarak konuşmaya başladı.
“Bir, gerçekten özel bir yere gidiyoruz ve
bu şey kesinlikle doğru seçim. İki…” Bir an duraksadıktan sonra bir çırpıda
söyleyiverdi.
“Josh aradı ve ben de bizimle
gelebileceğini söyledim.”
Amy sıkıntıyla homurdandı. “Ava çıktığımızı
sanıyordum.” Mary, elbiseyi Amy’e fırlattı.
“Hımm, evet. Ama bu gece av olmanın ruh
haline daha uygun olduğuna karar verdim. Hem Josh senden gerçekten hoşlanıyor.”
“Mary, bin kere söyle..”
“Mary, Mary, Mary… Yarım saat içinde
çıkıyoruz, çeneni yoracağına şunları giyip makyajınla falan uğraşsan?” Mary
kapıyı kapatmadan önce, gülümseyerek göz kırptı. Amy gözlerini devirip,
çaresizce onun söylediklerini yapmaya koyuldu.
Tam yarım saat sonra Josh kapıdaydı.
“Dakik insanları hep sevmişimdir.” dedi Mary
neşeyle kapıya yönelirken.
“Merhaba Josh.”
“Selam, Mary. Hazır mısınız?” Josh,
mükemmel yeşil gözleriyle odayı sabırsızca tararken dağınık siyah saçlarını
eliyle geriye doğru itti. Mary her zaman onun Amy için en doğru seçim olduğunu
düşünmüştü, özellikle son iki yıldır yaşananları göz önüne aldığında.
Josh aileden gelen zenginlikle büyümüştü ama
takıntıları olan biri değildi. Babası ve küçük erkek kardeşiyle birlikte kendi
şirketlerinin yönetimiyle ilgileniyordu fakat onunla sohbete başlayan biri,
(eğer daha önce mükemmel Porsche’unu falan görmediyse) onun cüzi bir maaşla
çalışan, kültürlü ve kibar biri olduğunu düşünmekten öteye gidemezdi. Josh’ın
kız kardeşi alanında uzman bir psikologdu, Amy ile kardeşini ziyarete geldiği
bir gün tanışmış ve o günden beri de aralarında (Amy’e göre) güzel bir dostluk
oluşmuştu. Her ne kadar etik olmasa da kardeşini zorla sıkıştırarak aldığı
küçük bilgilerle Amy’e karşı ilgisi daha da artmış ve kıza yaklaşmak için eline
geçen tüm fırsatları onu sıkmadan kullanmaya başlamıştı. Kibar, anlayışı, bol
paralı ve kesinlikle âşık… Mary’e göre Josh, Amy için her yönüyle mükemmel biriydi.
Ama aşk, ne zaman kolay yolu seçmişti ki?
“Ben hazırım ama Amy bir saattir odadan
çıkamadı.”
O sırada Amy dalgın bir ifadeyle çantasını
karıştırarak kapıda göründü.
“Selam, Josh. Ahh, Mary keşke Angie’yi de
arasaydık.”
Josh büyülenmiş gibi gözlerini bir an kızın
üzerinden ayırmadan cevap verdi.
“Dün
bana bu gece nöbeti olduğunu söylemişti. Bu arada çok güzel görünüyorsun.”
Amy utangaç bir gülümsemeyle “Teşekkürler.”
dedi “Sen de… yani sen de iyi görünüyorsun.”
“Hadi, çıkalım artık. Yer buluncaya kadar
canım çıktı, heba olmasını istemem.”
Amy merakla sordu. “Nereye gidiyoruz ki?”
Mary gururla gülümsedi. “Sürprizz, bebeğim. Sadece
şunu söyleyebilirim, bu gece Sindirella’ya dönüşme sırası bizde.”
----
Yumuşacık krem masa örtüleri, gümüş
şamdanlar içerisinde yaldızlı sarmaşık desenli mumlar, göz kamaştırıcı
ışıklarıyla insanı büyüleyen mükemmel Los Angeles manzarası ve rengârenk pahalı
kıyafetleri içerisinde gururla salınan kadınlar, güzel kadınlar… Fazlasıyla
güzel kadınlar…
Amy kendini rahatsız hissetti, oldum olası
daha rahat yerleri tercih etmişti. Ama şu an “oldum olası” tabirinin ona pek bir
şey ifade ettiği de söylenemezdi.
Mary’nin kulağına eğilip “ Keşke bir
hamburgerciye falan gitseydik, burası çok pahalıdır.” dedi.
“Bu gece hiçbir şeyi düşünme sadece tadını
çıkar, hem hangi hamburgercide böyle enfes tatlar bulabiliriz ki?”
Josh,
yemeklerin güzelliğini onaylarken Amy, Mary’nin enfes tat olarak nitelendirdiği
karşı masadaki esmer delikanlıya kaçamak bir bakış atarak gülümsedi.
Mekân harikaydı, iki viyolonsel ve bir
kemandan oluşan grup harikaydı, karşılarında süzülen Los Angeles manzarası
büyüleyici ve yemekler kesinlikle muhteşemdi.
“Gerçekten harika.” dedi Amy, tabağındaki
son lokmayı da ağzına attıktan sonra.
Josh gülümsedi. “Beğendiğine sevindim. Bu
arada benim de size bir sürprizim var. Yemekten sonra sizi hep bahsettiğim
kulübe götüreceğim.” Amy’nin gözleri heyecanla ışıldadı. “Hani şu dans kulübüne
mi?”
“Evet.” diye onayladı Josh. “Hem bu gece
Latin Dansları Gecesi.”
Bu sırada Mary’e gelen telefon kızın
keyfinin kaçmasına sebep oldu.
“Hadi ama R. bu gece gelemeyeceğimi söylemiştim,
yarın telafi ederim. Hımm... Hımm… Yardım
edeceğime söz verdiğimi biliyorum. Hımm… Peki, tamam ben yarım saate kadar
gelirim, görüşürüz.”
Mary dudağını büktü: “Üzgünüm çocuklar,
benim bara gitmem gerek. Ama siz programı bozmayın, hem Amy de çok istiyordu şu
kulübe gitmeyi.”
Amy’nin de bir anda neşesi kaçmıştı, dansa
gitmeyi istiyordu ama Josh’la yalnız kalmayı göze alamazdı. “Başka bir gece
gideriz o zaman, zaten benim de biraz başım ağrıyordu.”
“Az önce gitmeyi çok istiyordun.” diye
ısrar etti Josh.
“Evet, ama başım gerçekten ağrıyor hem
başka gece gidersek Mary de gelebilir, hatta Angie de.” Amy cümlesini
bitirdiğinde yardım etmesi için Mary’e baktı.
Mary bir anlık tereddüdün ardından “Peki,
hep beraber olduğumuz bir zamanda gideriz hem senin kalçanı nasıl salladığını
bende görmek istiyorum Josh” dedi Mary hafifçe Josh’ın kalçasına vurarak.
Josh, “Tamam, nasıl isterseniz.” dedi
umduğu desteği Mary’den bulamadığı için biraz kırılmıştı. “O zaman önce seni
bırakalım, sonra ben Amy’i eve götüreyim.”
“Gerek yok, ben bir taksiye atlarım hem ters
istikametler. Sen Amy’yi eve ulaştır yeter.” diyerek göz kırptı, böylece biraz
da olsa Josh’ın gönlünü almayı başardı.
Amy, Josh’dan istemediği şeyleri duymayı
engellemek için yol boyunca hiç susmadı. Kitapevindeki işinden, köpeği
Penthos’un yaramazlıklarından hatta seksen üç yaşındaki komşuları Gilbert’ın
huysuzluklarından bahsetti. Sonunda arabadan inip dış kapının önünde Josh’a el
sallarken rahat bir nefes aldı.
Tam kapıdan içeriye giriyordu ki birden
panikle çantasına sarıldı.
“Lanet olsun, anahtarlar!”
Bahçedeki küçük banka oturup bir eliyle
ayakkabılarını çıkartmaya uğraşırken diğeriyle telefonun tuşlarına bastı.
“Bu ayakkabılar beni öldürüyor.” diye
söylendi kendi kendine.
Mary telefonun ucunda kıkırdadı. “Bunu
söylemek için mi aradın?”
“Off, hayır. Angie’nin bu gece evde
olmayacağı tamamen aklımdan çıkmış ve anahtarlarım yok.” diye sızlandı Amy.
“Hımm, demek Josh’la iyi vakit geçirdin.”
“Mary, saçmalamayı kes senden ayrılalı bir
saat bile olmadı.”
“Aşk sarhoşu olmak için beş dakika da yeter
bebeğim. Senin de ondan hoşlandığın gün gibi ortada hala neden inkar ediyorsun
anlamıyorum.” Mary, Amy’i kızdırmaktan hep hoşlanmıştı özellikle konu Josh’sa.
“Aşk sarhoşu falan değilim Mary, evsizim! Ve
Josh’dan…” Amy ne diyeceğini bilemeden sustu, bu durum kendisine de garip
gelmişti. “Yoksa gerçekten…” dedi
kendine bir an, ama aynı hızla kafasından uzaklaştırdı bu düşünceyi.
“Ve
Josh’dan… ne?” Mary’nin durumdan ne kadar hoşlandığı sesinden belli oluyordu ve
sonunda Amy’i yakalamıştı.
“Ve Josh’dan, hiçbir şey! Bu konuyu
kapatabilir miyiz? Anahtarlar diyordum.”
“Üzgünüm bayan burnu havada ama iki saatten
önce çıkabileceğimi sanmıyorum, burası cehennem gibi. Diğer barlar grevde
sanırım, yani sen gelmelisin.”
Amy, az önce çıkartıp attığı ayakkabılara
bakıp içini çekti ama iki saat boyunca dışarıda da bekleyemezdi.
“Pfff tamam, az sonra görüşürüz.”
Ayakkabılarını eline alıp, bir taksi
bulabilmeyi umarak caddeden aşağıya doğru yürümeye başladı.
DREAMELLA
NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
DREAMELLA
NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
merhaba canım bloğun çok eğlenceli bende uzak doğu dizilerini ararken seni buldum ve takibe aldım :=) bende beklerim sevgilerle
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim henüz daha minik ama daha geniş içerikli olacaktır umuyorum. Ben de seni takip etmek istediği ama sürekli hata verdi bir türlü ulaşamadım bloguna. Yine deneyeceğim, umarım ulaşırım. Teşekkürler.
SilŞu an nasıl üzüldüm bir bilsen :( Yanlışlıkla yorumunu sildim ve henüz okumamıştım!!! Çok çok çok üzgünüm. Ne yazmıştın acaba :(
Sil