Mary yavaşça Josh’ın kulağına eğildi.
“Her şey hazır değil mi?”
Josh, farkında olmadan devamlı bacağını
sallıyordu, heyecanı sesine yansıdı. “Her şeyi ayarladım, saat tam 24:00’de
şarkı çalmaya başlayacak ve biraz dans ettikten sonra da teklif edeceğim.”
Mary kaşlarını çattı ve elini durması için
Josh’ın bacağının üzerine koydu. “Tamam, her şey hazır ama sen böyle kendine hakim olamazsan hepsi berbat olacak. Sakin ol biraz.”
“Kolaysa sen sakin ol!” dedi Josh ve düşünceli
bir ifadeyle günlerdir içini kemiren soruyu soruverdi.
“Mary… ya erkense? Yani, iki yıldır tanışıyoruz
ama birlikte olmaya başlayalı henüz bir ay oldu. Ben kendimden eminim ama ya
Amy? Ona yüklenmek istemiyorum.” Mary sevecen bir gülümsemeyle Josh’a anlayışla
baktı bu kez.
“Güven bana Josh, Amy’i senelerdir tanırım. Seninle gerçekten mutlu, bunu gözlerinde görebiliyorum ve –evet- diyecek. “
“Umarım.” dedi Josh.
Amy, gözlerini ovuşturarak yanlarına
geldiğinde konu kendiliğinden kapanmış oldu.
“Ne konuşuyorsunuz böyle fısır fısır?”
Josh, panikledi.
“Ne? Biz
şey diyorduk işte… şey…”
“Ne?” dedi Amy sabırsızca. Josh işin içinden
çıkamayacağını anlayıp umutsuzca Mary’e baktı.
“Ne konuşacağız canım, akşam şu kulübe
gidelim diye Josh’ı kandırmaya çalışıyordum. Hala kalçasını nasıl salladığını
göremedim.” Josh, Mary’e sessizce teşekkür etti.
Amy, birkaç saniye yüzlerine kuşkuyla baksa
da üzerinde durmadı. Josh’a ateşli bir öpücük verip en sevimli halini takındı.
“Hadi ama bebeğim, kırmayalım Mary’i hem
başka planımız da yok.”
“Eğer sen istiyorsan tabi ki gideriz.” dedi Josh
ve Amy’i belinden tutup kucağına çekti. Mary gözlerini devirdi.
“Bir öpücüğün bu kadar tesirli olacağını
bilseydim, o kadar dil dökmezdim.”dedi gülümseyerek.
“Tanrım saat 9:00 olmuş, yine geç kaldım.”
Mary hızla odadan çıkıyordu ki Angie’yle karşılaştı.
“Günaydınnnnn!” dedi Mary, sonra durdu. “Ne
bu yüzünün hali?”
“Offf, hala bir cevap vermedi. Tam iki gün
oldu soralı…” Mary sözünü kesti.
“Sen de bir garipsin, biraz bekle bakalım.”
“İki gün oldu diyorum, bu gece gitmeyecek
miyiz?” Mary daha fazla dayanamadı, Angie’i kolundan tutup kendisiyle beraber
sürüklerken mırıldandı.
“Hani senin siyah bir ceketin vardı…”
Kızlar odadan çıkınca Josh rahat bir nefes
aldı, az kalsın bunun önceden planlı olduğunu Amy öğrenecekti.
“Ne oluyor bunlara sabah sabah?” dedi Amy.
Josh, Amy’e sıkıca sarılıp onu kendine biraz
daha çekti ve dudaklarını onunkilere kenetledi, böylece bir şey söylemesine de
gerek kalmamıştı.
---------------
Saat 20:00 civarında Mary telaşla Amy’nin
odasına girdiğinde, gördüğü manzara karşısında sinirlendi. Amy onlarca kıyafeti
etrafa saçmış, öylece ortalarında durup aynadaki aksini inceliyordu.
“Ne yapıyorsun sen? Tanrım saat kaç oldu,
hala giyinmemişsin bile.” Amy onu duymamış gibi aynaya bakmaya devam etti, birkaç
dakika sonra yavaşça arkadaşına döndü.
“Bugün yeni bir rüya gördüm.”
Mary fark ettirmemeye çalıştı ama
meraklanmıştı. “Anlatsana.” dedi Amy’e yanına oturmasını işaret ederek. Amy
hatırlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı.
“Garip bir rüyaydı, daha çok ürkütücü. Deli
gibi koşuyordum, bir şeyden kaçıyordum sanki. Her yer karanlıktı, bir tünel
gibi, korkuyordum ama neden olduğunu bilmiyorum. Bir süre sonra etraf daha da
çok karardı, artık biç bir şey göremiyordum; elimle yönümü bulmaya çalıştım,
sağ elimde bir sıcaklık hissettim sonra.” İstemsizce sağ elini tuttu.
“Bir şey elimden tutup çekiyordu, karşı
koymadım. Garip bir güven duymuştum ona karşı, tünelin sonuna ulaştık sonra. O
zaman gördüm sapsarı saçlarını, mavi gözlerini bana dikmiş minicik dişlerini
göstererek gülümsüyordu. Eğildim onu kucağıma almak istedim, elimi bırakıp
koşmaya başladı. Arkasından koştum ben de fakat yetişemiyordum. Geri dönmesi
için yalvardım ama cevap vermedi…” Amy’nin gözlerinden yaşlar süzüldü.
“O kadar benimdi ki Mary, içimdeki boşluğun
tamamlandığını hissettim ilk kez.”
Mary tek kelime edemedi bir süre, sonunda
boğazındaki koca düğüm yüzünden güçlükle çıkan sesiyle, “Sadece rüya.” dedi ve
ekledi.
“Geçen gece izlediğimiz filmi hatırlıyorsun
değil mi? Hani bir kadın bebeğini kaybediyordu. Eminim ki ondan etkilendin.”
“Belki de, ama çok gerçekçiydi.”
Mary arkadaşına sarıldı, sadece bir rüya onu
bu kadar etkiliyorsa nasıl söyleyebilirdi ki kazada bebeğini kaybettiğini?
Zaten yeni bir travma geçirme olasılığı yüzünden, doktor bundan bahsetmelerini
kesinlikle yasaklamıştı.
“Sadece rüya.” dedi yeniden.
Odaya giren Angie iki kızı birbirlerine
sarılmış olarak gördüğünde hızla yanlarına geldi.
“Ne oldu? Sen, iyi misin Amy?”
“Yok bir şey, sadece geçen gün izlediğimiz
filmden etkilenip, bir rüya görmüş.” dedi Mary.
“Sen de henüz hazır değilsin!” Mary konuyu
değiştirmek için bir fırsat yakaladığına sevindi.
Angie’nin omuzları düştü, yanlarına otururken
söylendi.
“Off, Richard hala aramadı.”
Mary, yapmacık bir ifade takınıp çok üzülmüş
gibi elini başının üzerine koydu.
“Desene mekandaki yakışıklıları seninle
paylaşmak zorunda kalacağım.” Amy bile istemsizce gülümsedi.
“İşte
böyle.” dedi Mary, Amy’nin gülümsemesine karşılık vererek.
Sonunda üç kız birleşip, bu kez Amy’i önemli
gece için hazırlamaya koyuldular. Bedenini kalçasına kadar sıkıca saran, ateş
kırmızısı straplez bir elbiseye karar verdiler. Dizinin biraz altında biten
elbiseyi tamamlamak için de gümüş rengi, taşlı ayakkabıları seçtiler.
“Ben siyahı giyseydim.” dedi Amy, Angie’nin
elinde tuttuğu elbiseyi göstererek.
İki kız da aynı anda “Hayır!” diye karşılık
verdi.
Elbise seçimi bittiğinde Mary, Amy’nin siyah
buklelerini belirginleştirmeye; Angie de makyajını yapmaya koyuldu. Tam bir
saat sonra Amy neşeyle kendi etrafında döndü.
Saat 21:30’da kulübe gitmek için yola
çıktılar.
Mekân şimdiden neredeyse dolmuştu, insanın
kanını kaynatan kıpır kıpır müziklerle dans eden çiftler, bir panayır
alanındaki rengarenk balonlara benziyordu. Masalar, dans edenleri daha iyi görebilmek için pistten yaklaşık yarım metre yukarıya konumlandırılmıştı.
Masaya yerleşip merakla çevreyi izlemeye
başladılar, bazı dansçılar gerçekten profesyoneldi. Birer içki söyleyip biraz
sohbet ettiler, sonunda dayanamayıp kendini piste ilk atan Mary oldu. Karşı
masada oturan kumral delikanlıyı gözüne kestirmiş ve cilveli tavırlarıyla onu
yanına getirmeyi başarmıştı. Amy, ışıldayan gözlerle dans eden arkadaşını
izlerken mırıldandı.
“Ahh, Tanrım bunları nasıl yapıyor?”
Josh yavaşça sandalyesinden kalkıp Amy’e
elini uzattı. “Hadi bakalım, sıra bizde.”
Amy şiddetle başını iki yana salladı.
“Yapamam Josh, şunlara bak.”
“Hadi bebeğim, buraya bunun için geldik.”
dedi Josh ve hafifçe kalçasını salladı.
“Evet, ama…” dedi Amy tereddütle bu sırada
Mary’nin sesini duydu.
Pistin ortasında durmuş bir yandan “Hadi,
Amy!” diye bağırırken diğer yandan da çılgınca yanına gelmesini işaret
ediyordu. Amy, Josh’ın elini tuttu ve yavaşça ayağa kalktı.
Piste ulaştıklarında Josh, Amy’i kendine
doğru çekerek hafifçe sallanmaya başladı. İlk başlarda Amy birkaç kez tökezlese
de çok geçmeden Josh’a hiç zorlanmadan uyum sağlayabildiğini görüp hayret etti.
Ayakları kendi başına hareket ediyordu sanki.
“Hatırlayacağını biliyordum.” dedi Mary
neşeyle. Amy neyi kast ettiğini anlamadan Mary’e bakarken Josh,
“Mary, sizin bir süre dans kursuna
gittiğinizi söyledi. Hareketleri hatırlayıp hatırlayamayacağını çok merak
ediyordu.”
“En fazla Bachata’yı severdin.” diye
kıkırdadı Mary.
“Gerçekten mi?” dedi Amy hayretle, Josh Amy’i
kendine biraz daha yaklaştırdı.
Amy, kırmızı elbisesi ve seksi hareketleriyle
dans pistini birbirine katarken, birden gözü mutsuzca masada oturan Angie’e
takıldı. Dansı kesip Josh’ın boynuna sarıldı.
“Josh, biraz da Angie’yle dans etsene.” Josh,
Angie’ye baktı ve hiç düşünmeden “Tamam.” dedi.
Masaya döndüklerinde Angie, Amy’nin
telefonunu sımsıkı tutmuş oturuyordu.
“Hadi Angie dans edelim.” dedi Josh bir
yandan da Angie’yi kolundan çekiyordu.
“Çok düşüncelisin Josh, ama hiç keyfim yok.”
“Richard gelmedi diye tüm geceyi somurtarak
mı geçireceksin? Demek ki dans etmekten hoşlanmıyor, başka zaman görüşürsünüz.”
diye Angie’i teselli etmeye çalıştı Amy.
Angie omuzlarını silkti. “En azından haber
verebilirdi.”
Amy, elinde tuttuğu telefonu alıp ekledi.
“Git ve biraz dans et, inan bana daha iyi hissedeceksin. Hem eğer ararsa ben
konuşurum, tamam mı?”
Angie gönülsüzce Josh’ın elini tuttu, birkaç
adım atıp yeniden Amy’e döndü. “Eğer
ararsa hemen bana haber ver.”
“Tamam dedim ya! Hadi gidin.”
Çok geçmeden geri döndüler ama Angie daha iyi
görünüyordu. Saat çoktan 23:00’ü geçmişti, hepsi biraz dinlenmek için yeniden masaya
oturdular ve birer içki daha söylediler. Josh’ın sürekli saatine bakması
Amy’nin dikkatini çekti.
“Ne o, birini mi bekliyorsun?”dedi elini
omzuna koyarak.
“Yoo, yani hayır.”
“Yoksa birine daha mı randevu verdin?” diye
sordu Amy kıskanmış gibi görünerek. Ama Josh o kadar heyecanlıydı ki, yaptığı
şakayı bile gerçek sanıp savunmaya geçti.
“Hayır tabi ki, bunu da nereden çıkarttın?”
Bu sırada çalan telefon, dikkatlerin o yöne
kaymasını sağladı ve Josh rahat bir nefes aldı. Angie avına uzanan bir kartal
gibi telefonu kapıp bir saniye sonra heyecanla ciyakladı.
“Ro… Richard arıyor!”
“Aman ne güzel bu saate kadar aklı
neredeymiş?” dedi Mary, Amy kaşlarını çatarak ona baktı. “Tamam, sustum.”
Angie daha iyi duyabilmek için çıkışa doğru
yürümeye başladı.
“Efendim?”
“Selam, Angie. Bu saatte aradığım için
üzgünüm. Şey diyecektim, eğer geçen günkü teklifin hala geçerliyse…”
Arkasından Tom’un sesi duyuluyordu. “Hadi
ama dostum ne işimiz var bizim dans kulübünde?” Robert ona susması için bir
işaret yaptı ve Tom sıkıntıyla arkasını dönüp yerdeki taşa vurdu.
“Tabi, tabi ki geçerli.” dedi Angie. “Gelmene
çok sevinirim.”
Aslında Robert ve Tom’un bu gece için farklı
planları vardı ama işler istedikleri gibi gitmeyince Robert, Angie’i aramaya
karar vermişti. Angie’den adresi aldı, neyse ki çok uzak değildi.
“On dakika sonra görüşürüz.” dedi Robert.
“Görüşürüz.”
Angie, yüzünde kocaman gülümsemeyle masaya
döndüğünde herkes merakla ona bakıyordu.
“On dakika sonra burada olacak, sizi
tanıştırmak için sabırsızlanıyorum.”
“On dakika mı?” dedi Mary saate bakarak, saat
tam 23:40’dı.
“Bu gece de herkesin acelesi var.” dedi Amy
imalı bakışlarını Mary ve Josh’ın üzerinde gezdirerek.
“Ne acelemiz olacak canım, sadece biraz geç
oldu.” diye cevap verdi Mary. “Hem siz gidip dans etsenize.” Josh bunun üzerine
hemen ayaklandı.
“Richard’ı beklemeyecek miyiz?” diye sordu
Amy.
“Siz gidin, geldiğinde biz haber veririz.”
dedi Angie.
On beş dakika sonra, Mary huzursuzca Angie’e
döndü.
“Nerede kaldı seninki? Saat neredeyse 24:00’e
geliyor.”
“Ne bileyim, on dakika demişti.” Cümlesi
henüz bitmişti ki telefon çalmaya başladı.
“Biz kapıdayız.” dedi Robert.
“Tamam, hemen geliyorum.”
Mary, hızla masadan kalkan Angie’nin
arkasından seslendi. “Çabuk ol!” Angie başını salladı.
Kapıya yaklaştığında Robert ve Tom’u gördü,
Tom hala huysuzca bir şeyler mırıldanıyordu.
“Merhaba.” dedi Angie.
“Merhaba, yine geç kaldım.” dedi Robert suçlu
bir çocuk gibi gözlerini kaçırarak. Tam “Sorun değil.” diyecekti ki, Tom araya
girdi.
“Arkadaşın, evlenme teklifi etmek için daha
romantik yer bulamamış mı?” Angie gülümsemeye çalıştı ama Robert’ın
arkadaşından hiç hoşlanmamıştı.
“Arkadaşlarım içerideler ve saat neredeyse
24:00, hadi girelim.”
“Ne o, bal kabağına mı dönüşeceksin yoksa?”
diye kıkırdadı Tom.
Angie bu kez dayanamadı. “Ben, senin
dönüşeceğini ummuştum.” dedi ve hızla yürümeye devam etti. Robert kocaman bir
gülümsemeyle Tom’un ensesinden tuttu ve kendiyle birlikte onu da içeriye
sürüklemeye başladı.
Mary’i el kamerasını kurcalarken buldular, girişe
arkası dönüktü.
“Mary!” dedi Angie ama Mary heyecandan,
arkasındaki iki kişiyi fark etmedi bile. “Şuna bir bak bir türlü
çalıştıramadım.” dedi kamerayı Angie’nin eline tutuştururken. Sonunda Angie’nin
neden dışarıya çıktığını hatırlayıp en azından “Merhaba.” demek için arkasını
döndü.
Ve donup kaldı.
“Sen!” dedi ve aptalca bir refleksle, ileride
dans eden Amy’e baktı. Robert da en az onun kadar şok olmuştu.
“Ne arıyorsun burada?” diye sordu Mary
ardından, Angie olup bitene anlam verememişti. Robert’ı gördüğünde şaşıracağını
biliyordu ama bu öfke de nereden çıkmıştı böyle?
“Neler oluyor?” dedi Angie.
Mary gözlerini kısarak ona baktı. “Richard bu
mu?”
“Ben… sadece sürpriz yapmak istemiştim.” diye
karşılık verdi Angie.
Mary, Robert’a kızıp Angie’e nasıl ulaştığını
sormak istiyordu ama bunun için zaman yoktu, Robert’ın burada kaldığı her
saniye tehlikeliydi. Tam kolundan tutup onu dışarıya çıkartmayı deneyecekti ki,
birden müzik kesildi ve “Said I Loved You
But I Lied” çalmaya başladı.
“Lanet olsun!” dedi Mary ve yeniden Amy’e
doğru baktı. Birkaç çift pistten ayrılıyordu, işte tam da o anda fark etti
Robert kırmızılar içerisindeki Amy’i.
Gözlerine inanamadı önce, ama o’ydu işte. Ela
buradaydı. Tüm enerjisinin bir anda çekilip gittiğini hissetti, elini Tom’un
omzuna koydu. Gözlerini kızın üzerinden ayırmadan birkaç derin nefes aldı ve
bir saniye sonra da sanki güçlü bir mıknatıs tarafından çekiliyormuş gibi,
Amy’e doğru yürümeye başladı…
Ben yorum yazarken internet nasıl gider!Şimdi baştanmı yazacağım ben?!Uff ya,neyse belkide yorumum gelmiştir.Eğer gelmişse daha bitiremediğim yorumuma devam edeceğim :D Eğer gelmemişse seni "Ne diyor bu ya?"sorusunu sormaya mecbur bırakmış olacağım :D Daha fazla rezil olmadan gitsem iyi olur :D
YanıtlaSilNe yazık ki internetin azizliğine uğramışız :( Yorumun gelmemiş, ama merak ettim şimdi yazdıklarını. :(
Sil