Menü

Kore DiziJapon DiziKendi KalemimdenKitap Yorumu Melankolik Masallar Mim Kore FilmJapon FilmKendi SesimdenAnime Günlük Mevzular Johnny Deep

Translate

27 Ekim 2015 Salı

ELLERİMDEN TUT, YOKSA DÜŞECEĞİM... -BÖLÜM 9-




BÖLÜM 9: Seyduna ve Şahrud…


Mary yavaşça Josh’ın kulağına eğildi.
  
“Her şey hazır değil mi?”
  
Josh, farkında olmadan devamlı bacağını sallıyordu, heyecanı sesine yansıdı. “Her şeyi ayarladım, saat tam 24:00’de şarkı çalmaya başlayacak ve biraz dans ettikten sonra da teklif edeceğim.”
  
Mary kaşlarını çattı ve elini durması için Josh’ın bacağının üzerine koydu. “Tamam, her şey hazır ama sen böyle kendine hakim olamazsan hepsi berbat olacak. Sakin ol biraz.”
  
“Kolaysa sen sakin ol!” dedi Josh ve düşünceli bir ifadeyle günlerdir içini kemiren soruyu soruverdi.
  
“Mary… ya erkense? Yani, iki yıldır tanışıyoruz ama birlikte olmaya başlayalı henüz bir ay oldu. Ben kendimden eminim ama ya Amy? Ona yüklenmek istemiyorum.” Mary sevecen bir gülümsemeyle Josh’a anlayışla baktı bu kez.

“Güven bana Josh, Amy’i senelerdir tanırım. Seninle gerçekten mutlu, bunu gözlerinde görebiliyorum ve –evet- diyecek. “
  
“Umarım.” dedi Josh.
  
Amy, gözlerini ovuşturarak yanlarına geldiğinde konu kendiliğinden kapanmış oldu.
  
“Ne konuşuyorsunuz böyle fısır fısır?”
  
Josh, panikledi.
  
“Ne?  Biz şey diyorduk işte… şey…”
  
“Ne?” dedi Amy sabırsızca. Josh işin içinden çıkamayacağını anlayıp umutsuzca Mary’e baktı.
  
“Ne konuşacağız canım, akşam şu kulübe gidelim diye Josh’ı kandırmaya çalışıyordum. Hala kalçasını nasıl salladığını göremedim.” Josh, Mary’e sessizce teşekkür etti.
  
Amy, birkaç saniye yüzlerine kuşkuyla baksa da üzerinde durmadı. Josh’a ateşli bir öpücük verip en sevimli halini takındı.
  
“Hadi ama bebeğim, kırmayalım Mary’i hem başka planımız da yok.”
  
“Eğer sen istiyorsan tabi ki gideriz.” dedi Josh ve Amy’i belinden tutup kucağına çekti. Mary gözlerini devirdi.
  
“Bir öpücüğün bu kadar tesirli olacağını bilseydim, o kadar dil dökmezdim.”dedi gülümseyerek.
   
“Tanrım saat 9:00 olmuş, yine geç kaldım.” Mary hızla odadan çıkıyordu ki Angie’yle karşılaştı.
   
“Günaydınnnnn!” dedi Mary, sonra durdu. “Ne bu yüzünün hali?”
   
“Offf, hala bir cevap vermedi. Tam iki gün oldu soralı…” Mary sözünü kesti.
   
“Sen de bir garipsin, biraz bekle bakalım.”
   
“İki gün oldu diyorum, bu gece gitmeyecek miyiz?” Mary daha fazla dayanamadı, Angie’i kolundan tutup kendisiyle beraber sürüklerken mırıldandı.
   
“Hani senin siyah bir ceketin vardı…”
   
Kızlar odadan çıkınca Josh rahat bir nefes aldı, az kalsın bunun önceden planlı olduğunu Amy öğrenecekti.
  
“Ne oluyor bunlara sabah sabah?” dedi Amy.
  
Josh, Amy’e sıkıca sarılıp onu kendine biraz daha çekti ve dudaklarını onunkilere kenetledi, böylece bir şey söylemesine de gerek kalmamıştı.
---------------
   
Saat 20:00 civarında Mary telaşla Amy’nin odasına girdiğinde, gördüğü manzara karşısında sinirlendi. Amy onlarca kıyafeti etrafa saçmış, öylece ortalarında durup aynadaki aksini inceliyordu.
  
“Ne yapıyorsun sen? Tanrım saat kaç oldu, hala giyinmemişsin bile.” Amy onu duymamış gibi aynaya bakmaya devam etti, birkaç dakika sonra yavaşça arkadaşına döndü.
  
“Bugün yeni bir rüya gördüm.”
  
Mary fark ettirmemeye çalıştı ama meraklanmıştı. “Anlatsana.” dedi Amy’e yanına oturmasını işaret ederek. Amy hatırlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı.
  
“Garip bir rüyaydı, daha çok ürkütücü. Deli gibi koşuyordum, bir şeyden kaçıyordum sanki. Her yer karanlıktı, bir tünel gibi, korkuyordum ama neden olduğunu bilmiyorum. Bir süre sonra etraf daha da çok karardı, artık biç bir şey göremiyordum; elimle yönümü bulmaya çalıştım, sağ elimde bir sıcaklık hissettim sonra.” İstemsizce sağ elini tuttu.
  
“Bir şey elimden tutup çekiyordu, karşı koymadım. Garip bir güven duymuştum ona karşı, tünelin sonuna ulaştık sonra. O zaman gördüm sapsarı saçlarını, mavi gözlerini bana dikmiş minicik dişlerini göstererek gülümsüyordu. Eğildim onu kucağıma almak istedim, elimi bırakıp koşmaya başladı. Arkasından koştum ben de fakat yetişemiyordum. Geri dönmesi için yalvardım ama cevap vermedi…”  Amy’nin gözlerinden yaşlar süzüldü.
  
“O kadar benimdi ki Mary, içimdeki boşluğun tamamlandığını hissettim ilk kez.”
  
Mary tek kelime edemedi bir süre, sonunda boğazındaki koca düğüm yüzünden güçlükle çıkan sesiyle, “Sadece rüya.” dedi ve ekledi.
  
“Geçen gece izlediğimiz filmi hatırlıyorsun değil mi? Hani bir kadın bebeğini kaybediyordu. Eminim ki ondan etkilendin.”
  
“Belki de, ama çok gerçekçiydi.”
   
Mary arkadaşına sarıldı, sadece bir rüya onu bu kadar etkiliyorsa nasıl söyleyebilirdi ki kazada bebeğini kaybettiğini? Zaten yeni bir travma geçirme olasılığı yüzünden, doktor bundan bahsetmelerini kesinlikle yasaklamıştı.  
   
“Sadece rüya.” dedi yeniden.
   
Odaya giren Angie iki kızı birbirlerine sarılmış olarak gördüğünde hızla yanlarına geldi.
  
“Ne oldu? Sen, iyi misin Amy?”
  
“Yok bir şey, sadece geçen gün izlediğimiz filmden etkilenip, bir rüya görmüş.” dedi Mary.
  
“Sen de henüz hazır değilsin!” Mary konuyu değiştirmek için bir fırsat yakaladığına sevindi.
  
Angie’nin omuzları düştü, yanlarına otururken söylendi.
  
“Off, Richard hala aramadı.”
  
Mary, yapmacık bir ifade takınıp çok üzülmüş gibi elini başının üzerine koydu.
   
“Desene mekandaki yakışıklıları seninle paylaşmak zorunda kalacağım.” Amy bile istemsizce gülümsedi.
   
“İşte böyle.” dedi Mary, Amy’nin gülümsemesine karşılık vererek.
   
Sonunda üç kız birleşip, bu kez Amy’i önemli gece için hazırlamaya koyuldular. Bedenini kalçasına kadar sıkıca saran, ateş kırmızısı straplez bir elbiseye karar verdiler. Dizinin biraz altında biten elbiseyi tamamlamak için de gümüş rengi, taşlı ayakkabıları seçtiler.
  
“Ben siyahı giyseydim.” dedi Amy, Angie’nin elinde tuttuğu elbiseyi göstererek.
  
İki kız da aynı anda “Hayır!” diye karşılık verdi.
  
Elbise seçimi bittiğinde Mary, Amy’nin siyah buklelerini belirginleştirmeye; Angie de makyajını yapmaya koyuldu. Tam bir saat sonra Amy neşeyle kendi etrafında döndü.
  
Saat 21:30’da kulübe gitmek için yola çıktılar.
  
Mekân şimdiden neredeyse dolmuştu, insanın kanını kaynatan kıpır kıpır müziklerle dans eden çiftler, bir panayır alanındaki rengarenk balonlara benziyordu. Masalar, dans edenleri daha iyi görebilmek için pistten yaklaşık yarım metre yukarıya konumlandırılmıştı.
   
Masaya yerleşip merakla çevreyi izlemeye başladılar, bazı dansçılar gerçekten profesyoneldi. Birer içki söyleyip biraz sohbet ettiler, sonunda dayanamayıp kendini piste ilk atan Mary oldu. Karşı masada oturan kumral delikanlıyı gözüne kestirmiş ve cilveli tavırlarıyla onu yanına getirmeyi başarmıştı. Amy, ışıldayan gözlerle dans eden arkadaşını izlerken mırıldandı.
   
“Ahh, Tanrım bunları nasıl yapıyor?”
   
Josh yavaşça sandalyesinden kalkıp Amy’e elini uzattı. “Hadi bakalım, sıra bizde.”
   
Amy şiddetle başını iki yana salladı. “Yapamam Josh, şunlara bak.”
  
“Hadi bebeğim, buraya bunun için geldik.” dedi Josh ve hafifçe kalçasını salladı.
  
“Evet, ama…” dedi Amy tereddütle bu sırada Mary’nin sesini duydu.
  
Pistin ortasında durmuş bir yandan “Hadi, Amy!” diye bağırırken diğer yandan da çılgınca yanına gelmesini işaret ediyordu. Amy, Josh’ın elini tuttu ve yavaşça ayağa kalktı.
  
Piste ulaştıklarında Josh, Amy’i kendine doğru çekerek hafifçe sallanmaya başladı. İlk başlarda Amy birkaç kez tökezlese de çok geçmeden Josh’a hiç zorlanmadan uyum sağlayabildiğini görüp hayret etti. Ayakları kendi başına hareket ediyordu sanki.
  
“Hatırlayacağını biliyordum.” dedi Mary neşeyle. Amy neyi kast ettiğini anlamadan Mary’e bakarken Josh,
  
“Mary, sizin bir süre dans kursuna gittiğinizi söyledi. Hareketleri hatırlayıp hatırlayamayacağını çok merak ediyordu.”
  
“En fazla Bachata’yı severdin.” diye kıkırdadı Mary.
  
“Gerçekten mi?” dedi Amy hayretle, Josh Amy’i kendine biraz daha yaklaştırdı.
  
Amy, kırmızı elbisesi ve seksi hareketleriyle dans pistini birbirine katarken, birden gözü mutsuzca masada oturan Angie’e takıldı. Dansı kesip Josh’ın boynuna sarıldı.
  
“Josh, biraz da Angie’yle dans etsene.” Josh, Angie’ye baktı ve hiç düşünmeden “Tamam.” dedi.
  
Masaya döndüklerinde Angie, Amy’nin telefonunu sımsıkı tutmuş oturuyordu.
  
“Hadi Angie dans edelim.” dedi Josh bir yandan da Angie’yi kolundan çekiyordu.
  
“Çok düşüncelisin Josh, ama hiç keyfim yok.”
  
“Richard gelmedi diye tüm geceyi somurtarak mı geçireceksin? Demek ki dans etmekten hoşlanmıyor, başka zaman görüşürsünüz.” diye Angie’i teselli etmeye çalıştı Amy.
  
Angie omuzlarını silkti. “En azından haber verebilirdi.”
  
Amy, elinde tuttuğu telefonu alıp ekledi. “Git ve biraz dans et, inan bana daha iyi hissedeceksin. Hem eğer ararsa ben konuşurum, tamam mı?”
  
Angie gönülsüzce Josh’ın elini tuttu, birkaç adım atıp yeniden Amy’e döndü.  “Eğer ararsa hemen bana haber ver.”
  
“Tamam dedim ya! Hadi gidin.”
  
Çok geçmeden geri döndüler ama Angie daha iyi görünüyordu. Saat çoktan 23:00’ü geçmişti, hepsi biraz dinlenmek için yeniden masaya oturdular ve birer içki daha söylediler. Josh’ın sürekli saatine bakması Amy’nin dikkatini çekti.
  
“Ne o, birini mi bekliyorsun?”dedi elini omzuna koyarak.
  
“Yoo, yani hayır.”
  
“Yoksa birine daha mı randevu verdin?” diye sordu Amy kıskanmış gibi görünerek. Ama Josh o kadar heyecanlıydı ki, yaptığı şakayı bile gerçek sanıp savunmaya geçti.
  
“Hayır tabi ki, bunu da nereden çıkarttın?”
  
Bu sırada çalan telefon, dikkatlerin o yöne kaymasını sağladı ve Josh rahat bir nefes aldı. Angie avına uzanan bir kartal gibi telefonu kapıp bir saniye sonra heyecanla ciyakladı.
  
“Ro… Richard arıyor!”
  
“Aman ne güzel bu saate kadar aklı neredeymiş?” dedi Mary, Amy kaşlarını çatarak ona baktı. “Tamam, sustum.”
   
Angie daha iyi duyabilmek için çıkışa doğru yürümeye başladı.
  
“Efendim?”
  
“Selam, Angie. Bu saatte aradığım için üzgünüm. Şey diyecektim, eğer geçen günkü teklifin hala geçerliyse…”
   
Arkasından Tom’un sesi duyuluyordu. “Hadi ama dostum ne işimiz var bizim dans kulübünde?” Robert ona susması için bir işaret yaptı ve Tom sıkıntıyla arkasını dönüp yerdeki taşa vurdu.
  
“Tabi, tabi ki geçerli.” dedi Angie. “Gelmene çok sevinirim.”
  
Aslında Robert ve Tom’un bu gece için farklı planları vardı ama işler istedikleri gibi gitmeyince Robert, Angie’i aramaya karar vermişti. Angie’den adresi aldı, neyse ki çok uzak değildi.
  
“On dakika sonra görüşürüz.” dedi Robert.
  
“Görüşürüz.”
  
Angie, yüzünde kocaman gülümsemeyle masaya döndüğünde herkes merakla ona bakıyordu.
  
“On dakika sonra burada olacak, sizi tanıştırmak için sabırsızlanıyorum.”
  
“On dakika mı?” dedi Mary saate bakarak, saat tam 23:40’dı.
  
“Bu gece de herkesin acelesi var.” dedi Amy imalı bakışlarını Mary ve Josh’ın üzerinde gezdirerek.
  
“Ne acelemiz olacak canım, sadece biraz geç oldu.” diye cevap verdi Mary. “Hem siz gidip dans etsenize.” Josh bunun üzerine hemen ayaklandı.
  
“Richard’ı beklemeyecek miyiz?” diye sordu Amy.
  
“Siz gidin, geldiğinde biz haber veririz.” dedi Angie.
  
On beş dakika sonra, Mary huzursuzca Angie’e döndü.
  
“Nerede kaldı seninki? Saat neredeyse 24:00’e geliyor.”
  
“Ne bileyim, on dakika demişti.” Cümlesi henüz bitmişti ki telefon çalmaya başladı.
  
“Biz kapıdayız.” dedi Robert.
  
“Tamam, hemen geliyorum.”
  
Mary, hızla masadan kalkan Angie’nin arkasından seslendi. “Çabuk ol!” Angie başını salladı.
  
Kapıya yaklaştığında Robert ve Tom’u gördü, Tom hala huysuzca bir şeyler mırıldanıyordu.
  
“Merhaba.” dedi Angie.
  
“Merhaba, yine geç kaldım.” dedi Robert suçlu bir çocuk gibi gözlerini kaçırarak. Tam “Sorun değil.” diyecekti ki, Tom araya girdi.
  
“Arkadaşın, evlenme teklifi etmek için daha romantik yer bulamamış mı?” Angie gülümsemeye çalıştı ama Robert’ın arkadaşından hiç hoşlanmamıştı.
    
“Arkadaşlarım içerideler ve saat neredeyse 24:00, hadi girelim.”
   
“Ne o, bal kabağına mı dönüşeceksin yoksa?” diye kıkırdadı Tom.
    
Angie bu kez dayanamadı. “Ben, senin dönüşeceğini ummuştum.” dedi ve hızla yürümeye devam etti. Robert kocaman bir gülümsemeyle Tom’un ensesinden tuttu ve kendiyle birlikte onu da içeriye sürüklemeye başladı.
   
Mary’i el kamerasını kurcalarken buldular, girişe arkası dönüktü.
  
“Mary!” dedi Angie ama Mary heyecandan, arkasındaki iki kişiyi fark etmedi bile. “Şuna bir bak bir türlü çalıştıramadım.” dedi kamerayı Angie’nin eline tutuştururken. Sonunda Angie’nin neden dışarıya çıktığını hatırlayıp en azından “Merhaba.” demek için arkasını döndü.
  
Ve donup kaldı.
  
“Sen!” dedi ve aptalca bir refleksle, ileride dans eden Amy’e baktı. Robert da en az onun kadar şok olmuştu.
  
“Ne arıyorsun burada?” diye sordu Mary ardından, Angie olup bitene anlam verememişti. Robert’ı gördüğünde şaşıracağını biliyordu ama bu öfke de nereden çıkmıştı böyle?
  
“Neler oluyor?” dedi Angie.
  
Mary gözlerini kısarak ona baktı. “Richard bu mu?”
  
“Ben… sadece sürpriz yapmak istemiştim.” diye karşılık verdi Angie.
  
Mary, Robert’a kızıp Angie’e nasıl ulaştığını sormak istiyordu ama bunun için zaman yoktu, Robert’ın burada kaldığı her saniye tehlikeliydi. Tam kolundan tutup onu dışarıya çıkartmayı deneyecekti ki, birden müzik kesildi ve “Said I Loved You But I Lied” çalmaya başladı.
  
“Lanet olsun!” dedi Mary ve yeniden Amy’e doğru baktı. Birkaç çift pistten ayrılıyordu, işte tam da o anda fark etti Robert kırmızılar içerisindeki Amy’i.
  
Gözlerine inanamadı önce, ama o’ydu işte. Ela buradaydı. Tüm enerjisinin bir anda çekilip gittiğini hissetti, elini Tom’un omzuna koydu. Gözlerini kızın üzerinden ayırmadan birkaç derin nefes aldı ve bir saniye sonra da sanki güçlü bir mıknatıs tarafından çekiliyormuş gibi, Amy’e doğru yürümeye başladı…
                                                                                                                                                          DREAMELLA

NOT: Hikayenin diğer bölümleri için tık tık ^_^
 
   

  

2 yorum:

  1. Ben yorum yazarken internet nasıl gider!Şimdi baştanmı yazacağım ben?!Uff ya,neyse belkide yorumum gelmiştir.Eğer gelmişse daha bitiremediğim yorumuma devam edeceğim :D Eğer gelmemişse seni "Ne diyor bu ya?"sorusunu sormaya mecbur bırakmış olacağım :D Daha fazla rezil olmadan gitsem iyi olur :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki internetin azizliğine uğramışız :( Yorumun gelmemiş, ama merak ettim şimdi yazdıklarını. :(

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz